YETİM HOCA

Aşağı Kaydırın
ÇAMLIHEMŞİN DERGİ 4.SAYI
  • 59
Yazı Boyutu:
Yazdır

YETİM HOCA

Erzurum ve Hemşin bölgesinde iz bırakmış son devir Osmanlı ulemasındandır. Gerçek adı Mustafa Efendi olup halk arasında Yetim Hoca adıyla şöhret bulmuştur. 1303 (1887) yılı arazi vergi defteri Cimil-i Süfla kayıtları arasında adı “Taşçıoğlu Molla Yetim” şeklinde yazılmıştır. Küçük kardeşi Hafız Ahmet Efendi’de Rize’nin tanınmış ilim adamlarından ve kurrâ hafızlardan olup Rize’de tedrisatla meşgul olmuş, kurrâ hafız yetiştirmiştir.

1827 yılında Cimil Aşağıköy’de doğmuştur. Bu tarihte Cimil bölgesi Hemşin kazasına bağlı bulunmaktaydı. 1853 yılında ise yeni kurulan Kuraiseba (İkizdere) kazasına bağlanmıştır. Babası Taşçıoğulları ailesinden Ali’dir. Anası Kumbasaroğlu ailesindendir. Ayakta fetva çözdüğünden Fetvacı Hoca olarak şöhret bulmuş dayısı Kumbasarzade Hacı Mehmet Efendi ile pek küçük yaşında iken Erzurum'a gelmiş, başından sonuna kadar bütün tahsilini orada, onun himayesi yapmıştır. Bu itibarla baba yüzü görmeden büyüyen “Yetim”in babalığı ve ilk hocası "Fetvacı Hoca" olmuştur. Bunu bilen tahsil arkadaşları, mahalle komşuları, kendisine “Fetvacının Yetimi” diye ayrı bir isim vermişlerdir.

 
 Yetim Hoca’ya 1887 yılında Cimil’de sahip olduğu çayır nedeniyle tahakkuk eden vergi kaydı

Yetim Hoca daha sonra Pervizoğlu Medreseleri'nde okumuş, zamanın birçok hocalarına ayrı ayrı devam etmiş, bunlar arasında en çok istifade ettiği Karslı Büyük Hamit Efendi olmuştur. Ayrıca severek takip ettiği ve tedris usulünü pek beğendiği Tabur imamı Dağıstanlı Mehmet Efendi’den Farsca öğrenmiş, Mesnevi Şerifi de yine ondan okumuştur.

Hocanın Erzurum'da ilk resmi vazifesi Rüşdiye muallimliğidir. Kırkçeşme çevresinde Esat Paşa Yokuşu'nda 1875 tarihinde Erzurum Mülkiye Rüşdiyesi ismiyle açılan bu mektebin başmuallimliği’ne yine Cimilli soyundan tanınmış bilgin İbrahim Selâmi Efendi getirilmiş, ikinci muallimliğine de Yetim Hoca tayin edilmiştir. Yetim Hoca, on seneden fazla Rüşdiye muallimliğinde kaldıktan sonra kendi medresesinde bir köşeye çekilmiş ve burada hususi dersler vermeye başlamıştır. Gürcü Kapısı çevresinde, Kavaflar çarşısında Memiş Ağa Hanı içinde vaktiyle Ebülhayrat Ahıskalı Hacı Dede Ağa'nın ticarethanesi olan bu oda, Yetim Hoca'nın dershanesi haline getirildikten sonra, şehrin ve çevrenin genç mollaları, genç aydınları ile dolup taşmış, ilme susayanlar için doyurucu, feyz saçıcı bir kaynak kuvvetiyle irfan ve irşad yolunda, daima çağlaya durmuştur.

Yetim Hoca'nın bilhassa mektepçiliğe ve tedris usulüne getirdiği yeni metodlar ve kolaylık sayesinde burası Erzurum'un diğer medreselerinden daha köklü, daha kuvvetli öğretim yapmış, şehrin eğitim hayatına az zamanda çok şey kazandırmıştır. Kendisine zaman zaman teklifler yapıldığı halde başka medreselerde resmi müderrislik almamış, okuttuğu, yetiştirdiği kimselerden de ücret veya hediye olarak her hangi bir şey kabul etmemiştir.

Daima insanlığa yararlı bir iş görmek gayesiyle ve tamamıyle "Allah Rızası" için ders okutur, öğrenim ve öğretimde çıkar gözetmezdi. Kendisine ait bir işi başkasına gördürmez, talebesi olanlara bile hiç bir suret veya münasebetle hizmet ettirmezdi. Evliyaullahın kölesi, uşağı olmadığını, zira hayatta en ağır yükün başkasına yük olmak olduğunu söylerdi. Kazancına alın teri kazandırmak için şehrin uzağında, tabyalarla yolun arasında gübresi kuvvetli has topraklarda evlek evlek bostan ektirirdi. Yahut ortağı Erçikli Hacı Ömer Efendi ile Erzurum'un köylerinden toplattırdığı koyunları sürü halinde Trabzon'a getirir, oradan deniz yoluyla İstanbul'a gönderip sattırırdı. İhtiyaçlarını ve geçimini böylece sağlardı.

Meşrutiyet başlarında Erzurum'lu Çelebizadelerden Hüseyin Hüsnü Efendi’nin (ö.1912) Şeyhülislamlığı zamanında, İstanbul dersiamları gibi Erzurum ulemasına da maaş bağlanmıştı. Hüsnü Efendi'den sonra Şeyhülislamlığa getirilen ve yine Erzurumlu olan Musa Kâzım Efendi (ö.1920) bu maaş tahsisi işini yeniden ele aldı. Erzurum'un diğer meşhur hocalarından Feyziye Müderrisi Şavşatlı Hacı Süleyman Efendi (ö.1914) ile Yetim Hoca'nın maaşlarını dört yüze çıkarttı. Fakat Yetim Hoca bütün ısrar ve tekliflere rağmen "ben devletin parasıyla ders okutmam" diyerek ömrünün sonuna kadar bu parayı almadı. Vefatından sonra talebelerinden olan eski Erzurum mebusu Cazım Efendi tarafından gerekli işlem yapılarak biriken para toptan alınmış ve hocanın iki yetim kızının vasisi bulunan Gürcü Hüseyin Efendi'ye verilmiştir.

Zeynel Camii Şerifi'nin kuzeyine rastlayan çıkmaz sokağa girerken, sağ köşenin başında kira ile oturduğu iki katlı kargir evi, dersten sonra memleketin büyük küçük halkı ile dolar boşalırdı. Tüccar, memur, talebe, hatta devlet adamları başı daralınca Yetim Hoca'ya koşarlardı. Vali ve Kumandanlar da şehrin idarî, içtimaî işlerine dair bazı meseleleri istişare etmek için Yetim Hoca'nın odasında toplanır, onunla hemen her konuda görüşür, sohbet ve ziyarette bulunup ilminden istifade ederlerdi. Çünkü Yetim Hoca'nın başka hocalara benzemeyen kıymet ve ziynetlerle yüklü tarafları çoktu. Biraz Fransızca da bilirdi. "Meramını anlatacak, söyleneni anlayacak kadar olsun öğrenilmelidir" derdi. Her gün mutlaka gazete okur, günlük olayları dikkatle takip eder, lâkin siyasî işlerle uğraşmaz ve onlara karışmazdı. “Ulema bunların dışında kalmalıdır” derdi.

Görünürde zahir ulemasından olmakla beraber, manada ve gerçekte Ehlullah mirası olan tasavvuf ahlakının mübarek terbiyesi ile kemâle ermiş, nadir bulunur meziyetlere malik bir zat olarak kabul edilirdi. Gösterişi sevmediğinden toplantılarda başköşeye geçmek, el öptürmek gibi halleri yoktu. Bunları yapanları da yaptıranları da hoş görmez, bu gibi hareketleri insanî ve İslami terbiyeye aykırı bulurdu.

Üç Aylar’da Caferiye Camii’nde, ikindiden sonra Tefsir dersi okutulurken bile kürsüye çıkmaz, mihrab önüne koydurduğu küçük bir rahlede derslerini takrir ederdi.

Giyinişi de köylü kılığına benzerdi. Cübbe, lata hiç giymez, sırtında dizden aşağıya inen, kumaştan düz bir hırka, yahut yakasız bir pardesü bulunurdu. Kış gelince yünden geniş kollu kahve rengi bir maşlah veya harmaniye giyerdi. Gelişi güzel dolanmış küçük beyaz sarığının sadelik ve düzgünlüğü içinde ihtişamın izine rastlanmazdı. Süt gibi bembeyaz ve temiz sarığı-tarikat mensupları gibi kulak memelerine kadar bastırmayı da unutmazdı. Bu meyanda bıyıklarını kırptırmaz tabii haline bırakırdı.

Kendisi orta boylu ve top sakallı idi. Hoca'nın hattatlığı da vardı. Hele ta'lik ve rik'a yazıları pek güzeldi. Kendi elinden çıkmış bazı kıblegâhları bu gün hâlâ sevdiklerinin ve yazı meraklılarının evlerinde, duvarları süslemektedir.

Yarım asrı dolduran hocalık hayatında sayışı pek çok olan talebelerinden hiç birisine mutat olduğu şekilde yazılı icazetname vermemiştir. Bunun sebebi olarak kendisinin son zamanlarda hocasına nedense küserek icazetname almadan ayrıldığı söylenirdi.

29 Şubat 1912 Çarşamba günü 85 yaşında olduğu halde vefat etti. Gez Mahallesi altında, Gürcü Kapısı Kabristanı'na defnedilmişti. Bir dönem memleketin basma çöken Tarih Katliamı sırasında, yolların düzenlenmesi, mezarlıkların sökülmesi ve etrafına sıra sıra yeni binalar yaptırılması yüzünden hoca'nın kabri, iki metreye yakın moloz yığını altında kalmış, tamamiyle belirsiz hale gelmişti. Cemalettin Servet Revnakoğlu’nun araştırmaları ile yeri bulunan kabri, Erzurum Belediye başkanı Hadi Şükrü Koçak'ın (Erzurum Vali muaviniydi. 27 Mayıs ihtilali ile Belediye Başkanlığına vekâlet etti) himmeti ile yeni Asri Mezarlıkta ayırtılan Meşhurlar Sofası’na nakledildi.

Yetim Hoca Erzurum ve çevresinde hocaların da hocasıdır. Onun rahle-i tedrisinden geçen bir kaç ünlünün isimlerini şöyle sıralayabiliriz. Hoca Raif Efendi (Dinç), Salih Nazım Efendi (ö.1923), Zırnıklı Cazim Hoca (Mebus), Müftü Solakzade Sadık Efendi, Aşağı Habib Efendi imamı Maksut Efendi, Edirne müdafii Şükrü Paşa, Matematik öğretmeni İğdasorlu Hacı Şevket Bey, Erzurum mebuslarından alim, şair Şevket Efendi, Tortumlu Asım Hoca (ö.1962), Fatih müderrislerinden Ahmet Efendi.

 

   

Yetim Hoca’nin kabri

 

Yetimhoca’nın Rize ve Hemşin bölgesinden de birçok talebesi olmuştur. Bunlar arasında 1.dönem Lazistan mebusu Hemşinli Memişoğlu Necati Efendi, Hemşinli Kibarzade Yakup Hasip Efendi, Hemşinli Naibzade Hüseyin Avni Efendi, Senozlu Şemsettin Karal, Cimilli Kumbasaroğlu Süleyman Sırrı Efendi ve Bayburt Müftüsü Kumbasaroğlu Fahreddin Efendi sayılabilir. Hastalandığında "Bastonumu Sakıp'a bıraktım" demiş, vefatından sonra da Sakıp Efendi hocasının medresesinde ders okutmaya devam etmiştir.

1913 yılında Rize’deki köy/mahalle adları değiştirilirken Cimil Aşağıköy’den olması nedeniyle köyün adı “Yetim Hoca”ya çevrilmiştir. Bunu belirten arşiv belgesi sebep olarak “Ulema ve sulehadan bir zatın ismidir” kaydını düşmüştür. Halide (Yanardağ) ve Asiye (Güzey) adlarında iki kız çocuk babasıydı. Erzurum’da evinin bulunduğu çıkmaz sokağa belediye tarafından “Yetim Hoca Sokak” adı verilmiştir.

Talebelerinden müftü Sakıp Efendi’nin tertip ettiği mezar kitabesi şöyledir:

Hüve’l-Bâki

El-merhum el-mağfur

El-muhtac ilâ rahmet-i Rabbihi’l-

Ğafur Üstâzi’l-kül

Cimilli Mustafa Yetim

Hoca Efendi’nin

Ruhuna el-Fatiha

Rabiülevvel. Sene 1330

 

Kaynaklar:

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, DH.İK. 97-2/25.

İkizdere Tapu Arşivi, Tahrir Defterleri, 4.Hülasa Defteri, s.481.

Osman Aydın Tolan, “Şemsettin Karal”, Çayeli Dergisi, sayı 14 (Kasım 1969), s.16.

Hamdi Alemdar, Rize İli 100. Yıl Örnek Köyü Cimil Rehberi,  Samsun 1983, s.106-107.

Erzurumiyatçı, “Kabrini Naklettiğimiz Erzurum’un Alim ve Müderrislerinden Cimilli Yetim Hoca”, Tarih Yolunda Erzurum, sayı 13-14 (Kasım 1962), s.11-14, 32.


Kaynak; Çamlıhemşin Dergisi 4. Sayı Sayfa; 74

Önceki OSMANLIDA KADILIK VE YÖREMİZİN HUKUKÇULARI
Sonraki MADALYA İLE ÖDÜLLENDİRİLEN ÇAMLIHEMŞİNLİLER