BÖLGE TARİHÇİMİZ İSHAK GÜVEN GÜVELİOĞLU
Her şeyin Başı Merak
Çocukluğumdan beri okumayı, araştırmayı, yaşlılarla konuşup derlediğim bilgileri not etmeyi alışkanlık haline getirmiştim. Çevremizde yaygın olduğu üzere rahmetli dedem tarafından yakın bir köyde yatılı olarak Kur’an Kursuna kaydettirildim. Burada başladığım klasik dini eğitim sırasında Arapça gramer kitapları da okuyorduk. Okuduğumuz metnin manalarını Arap harfli Türkçe olarak yazıyorduk. Bu şekilde Osmanlıcayı da öğrenmiş oldum.
Arkadaşlarımız arasında kitaba ilgi duyanların İstanbul’daki yayınevlerinden kitaplar sipariş verdiklerini görünce ben de ilgimi çeken kitapları sipariş etmeye başladım. Gelen kitapları baştan sona birkaç defa okuyordum. Hatta izinle eve geldiğimde bile gece kitabın önüne uzanıp okuyordum. Tahsilimi sürdürmek üzere İstanbul’a gelince ufkum açılmış, ilgi alanlarım değişmeye başlamıştı. Her fırsatta müzeleri, tarihi camileri, türbeleri ve camilerin çevresindeki Osmanlı mezar taşlarını incelemeye başlamıştım. Artık her fırsatta tarih kitapları alıp okuyordum. Bu sırada sadece ana metni değil dipnotları da okumayı ihmal etmiyordum. Çok ilgimi çeken bir bilgi olunca dipnottaki kaynağa ulaşmaya çalışıyordum. Kitaplarda rastladığım Doğu Karadeniz ve Rize ile ilgili bilgiler ise çok daha fazla ilgimi çekiyordu. 1996 yılına gelindiğinde o sırada piyasada bulunan neredeyse bütün Rize kitaplarını toplamış ve okumuştum. Piyasa bulunamayacak kadar eski olanları da Beyazıt Devlet Kütüphanesi gibi derleme kütüphanelerinde incelemiş ve fotokopi nüshalarını almıştım. Bu şekilde bölgemiz tarihi ve kültürüne dair eserlerin ağırlıklı olduğu hatırı sayılır bir kitaplığım oluşmuştu.
Arşiv Araştırmaları
İstanbul’dan Rize’ye otobüsle yaptığım bir seyahat sırasında okumakta olduğum bir eserdeki dipnot Osmanlı Arşivi’ne işaret ediyordu. Bu belgeyi görmek üzere ilk defa 1998 yılında Cağaloğlu’ndaki Osmanlı Arşivi’ne gidince önümde bir umman olduğunu anladım ve artık buranın müdavimi oldum.
O yıllarda Osmanlı arşivinde bilgisayar ortamında belge taraması yapılamıyordu. Belge özetleri kitap şeklinde hazırlanmış kataloglardan bakılıyor ve görülmek istenen her belge için bir fiş dolduruluyordu. Bir hafta sonra depodan getirilmiş belge araştırmacı salonunda incelenebiliyordu. Bu şekilde başladığım araştırma sırasında Rize’ye ve Rizelilere dair binlerce belge inceledim ve bunlardan çoğunun fotokopilerini aldım. Bu sırada en çok ilgimi çeken konulardan biri Osmanlı devrinde kadı, naip, müderris, asker ve mülkiye gibi devlet kadrolarında görev yapan Rizelilerin çokluğu oldu. Bunlardan en az yarısını Hemşinliler oluşturuyordu. O tarihte Hemşin’den bu kadar çok eğitimli ve yetişmiş hemşerimizin çıkmış olmasının sebebini hep merak ederdim. Bunun için arşivden Hemşin ile ilgili belgeleri taramaya başlayınca 1909 yılında Hemşinli aydınlar tarafından Çinçiva köyünde bir dernek kurulduğunu öğrenmiştim. Bu o zamanlar için oldukça ileri bir adımdı. Bir gün belediye otobüsünde Kadıköy’de bulunan Hemşinliler Dernek Başkanı Orhan Bayramoğlu ile tanışınca kendimi tanıttım ve “Tarihte Hemşin’den çok hukukçu çıkmış, bugün de böyle mi?” diye sordum. O da “evet bugün de öyledir” diye cevap verdi. Bunun sebebini merak ettiğimi söyleyince “Hemşin’e gittiysen görmüşsündür, Hemşin’de yeterli derecede hiçbir şey yetişmez, onun için çocuklarını okutmaktan başka çareleri yoktur. Bu geçmişte de böyleydi bugünde böyledir” diye cevap vermişti. Bundan sonra Orhan Beyle görüşmelerimiz devam etti. Bir gün beni Tevfik İleri’nin oğlu Cahit beyle tanıştırdı. Cahit Bey Hemşin’e ve tarihe meraklı bir insandı. Hemşinlilerin kökenine dair dış kaynaklı bazı iddialardan rahatsızlık duyuyor ve bu iddiaların Osmanlı belgelerinde nasıl karşılık bulduğunu öğrenmek istiyordu. Bunun için benden Hemşin üzerine geniş bir arşiv araştırması yapmamı rica etti. Bunun üzerine fetihten itibaren 1750’li yıllara kadar gelen binlerce belge inceleyip çevirilerini yaptık. Sonuçta iddia edildiği gibi 1600-1700 yıllarında Hemşin’de Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçişin yok denecek kadar az olduğunu gördük.
Kitap Yayınları
Arşivlerde adına rastladığım bazı köyleri görmek için Rize’ye her gidişimde alan araştırmaları yapmaya başlamıştım. Bu sırada bu konularda çalışan meşrepdaşlarım olduğunu görmekten memnun oldum. Bunlar arasında özellikle Prof. İsmail Kara’dan yol/yordam öğrendim. Yine Murat Ümit Hiçyılmaz, Recep Koyuncu gibi meslekdaşlarım ile müşterek çalışmalar yaptım. Bu çalışmaların bazılarını da yayınladık.
Yaptığım araştırmalardan öğrendiklerim sadece bende kalmasın düşüncesiyle bunlardan bazılarını kitaplaştırmaya karar verdim. Bu sırada tanıştığım Kaknüs yayınevinin sahibi hemşerimiz Muhammet Çiftçi elinde ne varsa getir, basalım deyince birkaç kitabımız yayınlanmış oldu.
Yayınlarımız arasında bölgede bulunan Osmanlı dönemi mezar kitabeleri de ayrı bir ehemmiyet arz eder. Çünkü mezar kitabeleri bulundukları bölgenin tapu senedi gibidir. Yöre ile ilgili yapılacak araştırmalarda din, aile, demografi, sanat gibi içtimai birçok alanda bizi aydınlatır. Son yıllarda bunlardan bazıları çalınmakta bazıları da bilinçsizlik sebebiyle yok edilmekteydi. Bunun için bunların kayıt altına alınması zaruriydi. Bu düşünceyle Hemşin ve Çamlıhemşin ilçelerinin mezar kitabelerini ayrı ayrı kitaplaştırdık.
REVAK
Rize ili ve çevresinin tarih, sanat, kültür varlıklarını ve değerlerini araştırmak, bu sayede elde edilen bilgileri, belgeleri basılı hale getirmek, bunları görsel veya yazılı basında, internet ve dijital ortamda insanlığın hizmetine sunmak maksadıyla 1999 yılında Rize’ye gönül vermiş bir avuç kişinin bir araya gelmesiyle temelleri atılan ve 2014 yılında resmiyet kazanan REVAK (Rize Araştırmaları Vakfı), araştırmalarımızın hem daha nitelikli olmasını hem de daha kaliteli basılması sağladı. Bu kurumsal yapı sayesinde yöremizin kültürüne ve arşivin tozlu raflarında muhafaza edilen bilgilerine vakıf olmaya ve gün yüzüne çıkararak hemşerilerimize sunmaya devam ediyoruz.
Kaynak: Çamlıhemşin Dergisi 7. sayı Sayfa; 94