Üçe Bölünmüş Bir Köy ÇAYIRDÜZÜ (Ğvandi)

Aşağı Kaydırın
KÖY, YAYLA,KONAK VE KONAKLAMA
  • 53
Yazı Boyutu:
Yazdır

Çamlıhemşin’e Bağlı Bir Laz Köyü: Çayırdüzü (Ğvandi)

Çoğunlukla Hemşin köylerinden oluşan Çamlıhemşin’de, Laz köyü olma vasfıyla yer alan Çayırdüzü köyü, nam-ı diğer Ğvandi, çevresinde; Ğvant, Guvant hatta Ğant olarak bile terennüm edilmektedir. Osmanlı Devleti tapu tahrir kayıtlarına bakıldığında Ğvandi ismine ilk olarak 1682’de rastlanmaktadır.[1] Ancak bu köy tarihinin geçmişinin daha eskiye dayandığı köyün yayla yollarında bulunan sikkelerden anlaşılmaktadır.

 
 Çayırdüzü, Didi ve Derecik köyleri Drone görüntüsü (Eskiden hepsi Ğvandi idi, yeni ayrıldı)

Ğvandi köyünde; artık faaliyette olmayan iki köy okulu (Çayırdüzü ve Derecik), iki cami ve bir sağlık ocağı bulunmaktadır. Köy, nüfusu ve kültürel yapısıyla çevresini etkilemekte ve etkilenmektedir. Bugün Ardeşen ilçesine bakıldığında Ğvandi’den birçok esnaf olduğu bariz şekilde görülebilmektedir. Timya Lokantası, Pidecim, Aron İnşaat, Kaçkarlar İnşaat, Areksan Ekmek Fırını, Akatin Ticaret, Nekna Yapı, Letta Yapı ve sayamayacağım kadar çok işletmenin sahibi Ğvandi köyü kökenlidir. Ğvandi’de yetişen insanlar sadece bu alanlarla sınırlı kalmamakta, eğitim ve asayiş gibi alanlarda da önde gelen isimleri barındırmaktadır. Örneğin; İstanbul’da yıllarca emniyet müdürlüğü yapmış olan merhum Enver Ahmetoğlu ve Türk Dil Kurumu eski başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin, Ğvandi ve çevresinde bilinen değerlerdendir. Bugün sadece Çamlıhemşin ve Ardeşen’de değil; Fındıklı, Pazar, İstanbul, Ankara, İzmir, Sakarya, Yalova, Bursa hatta Fransa, Almanya ve İtalya gibi birçok ilçe, il ve ülkede Ğvandi kökenli insanlar bulunmaktadır. Söz konusu çevrelerde yaşayan bu insanlar, zaman zaman kendi köylerine gelmekte ve Lazca konuşmaya devam etmektedirler. Ardeşen, Fındıklı, Pazar gibi Lazların yoğun bulunduğu ilçelerde yaşayan Ğvandi köylüleri, en çok da çay tarımı için köyleriyle bağını koparmamaktadırlar. Çünkü çay tarımı, köylü açısından son derece önemli bir ekonomik dinamiktir. Çay tarımından önce birçok Ğvandi köylüsü, ne yazık ki topraklarını satarak başka şehir veya ülkelerde geçimlerini sağlama yoluna gitmiştir.

            Bölgenin kendine has arazi yapısı ve hava koşulları nedeniyle, Osmanlı Devleti hükümranlığından bu yana birçok insan gurbeti tercih etmişti. Bir asırdan fazla bir süre gurbetçilik yapan veya köyden göç eden köy insanı, çay tarımı ile ekonomik açıdan rahat bir nefes almış ve topraklarını çay bitkisi ile doldurmuştur. Geçmişte ormanlık olan dağlar ve mısır, fasulye, kenevir ve tütün yetiştirilen bahçeler şimdi çay bitkisi ile dolup taşmıştır. Bunun üzerine son yıllarda gelişen turizm sektörü de eklenince köyde birçok pansiyon ve bungalovlar kurulmuş; Ğvandi köyü, geçmişine kıyasla tamamen farklı bir havaya bürünmüştür. Buna bir de eski ahşap evlerin eskiyip yıkılarak yerine betonarme evlerin yapılması ve ekonomik olarak rahatlayıp nüfusu artan halkın köyün çeşitli yerlerinde daha da çok betonarme ev yapması, Ğvandi’nin cenneti andıran portrelerini en aza indirmiş ve geçmiş güzelliklerinden eser bırakmamıştır. Tabii ki bu durum, çevre köylerde ve ülke çapında da sıkça görüldüğünden normal karşılansa da bir halk bilimci olarak kendi şahsıma çok üzücüdür. Çünkü değişen insan ve çevrenin karşısında, tabii ki kültürler de son hızla erimiş ve yozlaşmaya maruz kalmıştır. Bugün kültürleri ufak yapı taşları hâlinde derleyen halk bilimciler, geçmişle günümüz arasındaki farkın çok keskin bir şekilde değiştiğini gözler önüne sermektedir.
Yakın zamanda yüksek lisans tez çalışmamda saha olarak tercih ettiğim Ğvandi, kuşkusuz ki benim için özel bir konumdadır. Ğvandi’yi saha olarak tercih etmemin başlıca sebebi, Lazların anaerkil bir toplum yapısına sahip olduğunu düşünmem ve benim de annemin köyünün Ğvandi olmasındandır. Bunun yanı sıra, Ğvandi’nin -her ne kadar değişmiş ve yozlaşmış da olsa- hâlen bazı edebiyat ürünlerini yaşatır vaziyette bulunması da benim saha seçimimi etkileyen bir faktördür.

 
 Çayırdüzü Köyü Merkez

Çurdi-ona mevkinden Ğvandi köyünün görünümü
Benim derleme alanı olarak seçtiğim Çayırdüzü köyü yani diğer bilinen tarihî adıyla Ğvandi, derleme yaptığım yıllarda hâlen tek köy olarak varlığını sürdürmekteydi. Bugün ise daha yeni yeni köyün bölünme çalışmaları sürdürülmekte; köylü nezdinde Çayırdüzü, Derecik ve Didi olarak üç köy hâlinde geleceğine devam etmesi, tarihî Ğvandi adının ise sözlü anlamda ortak isim olarak kalması konusunda karar verilmiştir. Ğvandi’nin resmî adı olan Çayırdüzü köyü üçe bölündükten sonra; köy merkezi, Çoğona, Tudeni Çoyi, Karabina-ona, Uperi, İsina Rak̆ani, Ayşena Ruba, Nopat̆eni, Dobira ve diğer birçok yer Çayırdüzü köyüne bağlı kalmakta devam edecektir. Jini Merze, Mʒ̆u-şk̆ala, Yağici Avla, Oxori Ceç̆veri (Oḫori Ceç̆veri), Ʒxembrona (Tsḫembrona), Txirona (Tḫirona) ve diğer birçok yer Didi köyüne; Sk̆urdi, K̆aç̆enevati, Çurdi-ona ve diğer birçok yer de Derecik köyüne bağlı olacaktır. Ğvandi köyünün bölünmesiyle köyler arası ayrımlaşmanın veya yabancılaşmanın olmamasını umut ediyoruz. Nitekim benim Bursa’da doğup yetişip gelişerek memleketim olan Çamlıhemşin’de çalışma yapmamın bir amacı da Lazların ayrımlaşıp yozlaşmasının ve Laz kültürünü sahipsiz bırakmalarının önüne geçmektir.

Bugün Türkiye’nin birçok bölgesinde, ilçesinde veya köyünde halk bilimi monografi çalışmaları yapılmaktadır. Avrupa’da ise yüzyıllardır bu araştırmalar devam etmektedir. Öyleyse, benim memleketim olan Çamlıhemşin neden bu araştırmalardan geri kalsın? Neden buradaki Laz ve Hemşin kültürü yok sayılsın? Birçok yeri bâkir ve incelenmeye muhtaç olan Karadeniz bölgesi; arkeoloji, tarih, coğrafya, edebiyat ve dil alanlarında zannımca son derece araştırılmaya muhtaçtır. Çamlıhemşin ise hem Lazların hem de Hemşinlilerin ortak yaşadığı bir ilçe olarak dikkat çekmektedir. Son yıllarda yayla turizmiyle dillere pelesenk olan Çamlıhemşin hangi kültürlere sahiptir? Hangi uygarlıklar buralarda hüküm sürmüştür? Bu bölgede tarih, hangi noktalarda tıkanmaktadır ve neden tıkanmaktadır? Bu sorular zaman zaman cevaplansa da kapsamlı yapılacak arkeolojik bulgular bu cevapları daha da genişletecektir. Kendi alanım olan halk bilimi açısından baktığımda ise, sadece Ğvandi’nin değil bölgedeki tüm köylerin derinlemesine ve her yönüyle araştırılması gerektiği hissiyatındayım. Çünkü derleme çalışmaları esnasında karşımıza çıkan en ufak bir bilgi, bizi birçok yeni bilgiye sürükleyebilmektedir.

Halk bilimi, toplumların maddî ve manevî kültürlerini oluşturan yapı taşlarını, motiflerini, geleneklerini inceleyen ve halk edebiyatını da içine alan bir bilim dalıdır.[2] Ben de halk bilimi yolunun başındayken Çamlıhemşin’deki kültürlerin derinliklerine yoğunlaşmamış bir şekilde memleketime gelmiştim. Bursa’da doğup büyüyüp Bursa’da eğitim almıştım. Çocukluk yaşlarımda sadece bir kere gittiğim memleketime karşı anlayamadığım bir hasretim vardı. Lisans eğitimimi almaya başladığım ilk hafta, “Eğer edebiyat alanında yüksek lisans yaparsam halk edebiyatı ve halk bilimi alanında yapacağım. Eğer yüksek lisans yaparsam memleketimde araştırma yapacağım.” dediğimi hatırlıyorum. Bugüne baktığımda ise, Çayırdüzü Köyü Monografisi (Rize – Çamlıhemşin) isimli yüksek lisans tezimle bu düşüncemi yerine getirdiğimi görüyorum.

Rize’ye araştırma amaçlı tek başıma heyecanla yola koyulduğumda; Rize, Çamlıhemşin, Ardeşen, Mek̆alesk̆iriti, Çayırdüzü, Ğvandi gibi isimler benim için beynimde bir yerdeydi, canlı canlı yaşayamadan uzaktan seviyordum. Rize’nin ilçelerini ve konumlarını tam olarak bilmiyordum. Bindiğim otobüs, Rize sınırlarına girdikten sonra Rize’deki terminalde inip Ardeşen’e bir vasıta ile geçmeyi düşündüm. Otobüs muavini, “Siz neden burada iniyorsunuz? Bu otobüs Çayeli’ye kadar gidiyor. Oradan Ardeşen’e geçersiniz.” dedi. Ben de “Çayeli, Ardeşen’e daha mı yakın?” diye sordum. Yani aslında kendi memleketime bu kadar yabancıydım. Ailecek gidip gelmediğimizden çok az kişiyi tanıyordum ama yine de öğrenmeyi ve araştırmayı çok istiyordum.

Araştırma konumu ve sahamı kararlaştırmadan önce çevreyi ve insanları tanımaya, neler yapabileceğimi düşünmeye başladım. Daha önce hiç görmediğim bir doğaya hayran olmuştum. Her ne kadar birçok bölgenin sosyal medyada çeşitli görselleri bulunsa da canlı olarak görmek, yaşamak ve hissetmek kıyaslanamaz bir heyecandı. Tahrip olmuş yerler beni üzse de her yerden fışkıran yeşillik beni büyülüyordu. Çayırdüzü’ne yani Ğvandi’ye ilk gittiğimde 2016 yılının Temmuz aylarıydı. Tanıştığım birçok insanın aslında akrabam olduğunu öğreniyordum. Ğvandi insanının sıcakkanlı olması, merhum halk şairi Rıfat Akatin ile tanışmam, Ğvandi yaylalarını gezip görmem benim bu köyde birçok derleme malzemesi bulabileceğim fikrini oluşturdu. Nitekim de öyle oldu… Sandığımdan da çok fazla derlenecek kültür malzemesi ile karşılaştım. Açıkçası en başta hangi birini derleyeceğimi şaşırıyordum. Öncelikle birçok destan yazarı vardı. Bunların başında merhum Rıfat Akatin (Çibarina lâkaplı) geliyordu. Eğer derlemeye biraz daha geç başlasaydım kendisiyle tanışamayacak oluşumun düşüncesi bile beni şu an üzüyor. Bu da bende derleme çalışmalarının ertelenmemesi gerektiği fikrini oluşturuyor. Her geçen gün, geçmiş kültüre sahip yaşlılarımızı kaybediyor ve geçmiş birikimden bî-haber olan gençlerle karşı karşıya kalıyoruz. Bundan yirmi yıl ya da daha fazla süre öncesine gittiğimizde ise kimbilir ne kadar kültürün kaybolup gittiğini görürüz.

 
 Çayırdüzü'nden ayrılan Derecik Köyü

Ğvandi benim nazarımda, diğer köylere kıyasla halk edebiyatı ürünlerini daha çok muhafaza etmekte, hayatın geçiş dönemlerine ait ürünlerini ise daha az koruyabilmektedir. Halk edebiyatı alanına; destan, türkü, masal, efsane, memorat, mâni, ağıt, ninni, fıkra, bilmece, atasözleri ve deyimler gibi türler girer. Doğum-sünnet-evlilik-ölüm gibi törenler hayatın geçiş dönemlerini; yayla kültürü, halk takvimi, halk mutfağı, anılar, çocuk oyunları, inanışlar, değirmenler gibi kültürel ögeler halk bilgisi alanlarını simgelerler. Örneğin, Ğvandi’de halk edebiyatı ürünlerinden öncelikle destan ve memoratlar başı çekmektedir. Günümüzde destanlar, türküye doğru kaymaktadır. Çünkü destan söylemek ayrı bir kabiliyet, bilinç gerektirir ve destanlar uzun dörtlüklere sahiptir. Türküler ise coşkulu anlarda söylenebilirler ve dörtlük sayıları daha azdır. Merhum Rıfat Akatin’i gördüğümde şahsına münhasır bir kişiliğinin oluşu bana destancılığın nasıl olması gerektiği izlenimini vermişti. Destanların şahsımca en güzel örneği; merhum Çibarina Rıfat Akatin’in babası merhum Tevfik Akatin nam-ı diğer Çibarina Tefik’in, “Bismillai Ar Dest̆ani Domç̆ari (Bismillahi ile Bir Destan Yazdım)” adlı 36 dörtlükten oluşan eseridir. Yayla kültürünü en derinlerine kadar hissettiren bu destan çevredeki Laz köylerinde de duyulmuş, son derece önemli bir eserdir. Bu destan, insanların sadece yayla hasretini dile getirmez; yayla kültürünü, yayla âdetlerini, yayla yollarındaki dinlenme duraklarını, Laz kültürünü ve geçmiş zamanlarda yaylalara ne kadar çok önem verildiğini de bizlere gösterir.

 
 Çayırdüzü'nden ayrılan Didi Köyü

Akatin soy adının Çibarina lâkabına mensup olan Tevfik Akatin’in ailesinde destancılık babadan oğula aktarılmıştır. Günümüzde de bu aktarım devam etmektedir. Ayrıca Çibarina Tefik, bazı çevrelerde Ğant horonu olarak da anılan Ğvandi horonunun kaidesinin de sahibidir. Ğvandi’de halk şairi olarak bilinen kimseler arasında; merhum Mustafa Özkurt (Zeybeği), Ahmet Ali Yeniçırak (Hasoğli), Mustafa Musaoğlu (Kaçalin), Sabit Akatin (Let̆a Bere), Mustafa Özkurt (Çupina), Rıdvan Özkurt (Anç̆aşi) ve Cihan Akatin (Çibarina) de bulunmaktadır. Kadınlar arasında ise; Bakiye Kuyumcu ve Havva Akatin (Z̆abik̆a) irticâlen türkü, destan ve mâni söyleyebilen kişiler olarak bilinirler. Öte yandan köy kültüründe kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk herkesin kısa türküler veya mâniler söylediği de duyulabilir.

Ğvandi’de destanlardan sonra en çok yoğunluk gösteren diğer bir halk edebiyatı ürünü ise memoratlardır. Memoratlar efsanelere çok benzemekle birlikte, efsanelerden farkı; gerçekleşen olayı kaynak kişinin bizzat yaşaması ya da yaşayan kişinin ağzından bizzat duymasıdır. Memoratlar da efsaneler gibi konularına ayrılırlar: Ğvandi’deki memoratların konuları genellikle cin ve peri karakterleri üzerinde yoğunlaşmıştır. O kadar ki köydeki memorat ve efsaneleri duyduğunuzda, bu köy halkının geçmiş yıllarda cin ve perilerle iç içe yaşamış olduğunu bile düşünebilirsiniz. Cin ve peri karakterleri, köy hafızasında ve anlatılarında çok önemli bir yer tutmaktadır. Cinlere benzeyen ancak farklı özellikler gösteren ç̆ik̆a yaratığının anlatıları da çevre Laz köylerinde olduğu gibi Ğvandi’de de bulunmaktadır. Üstelik ç̆ik̆a, memoratlar arasında da yer alır; yani kaynak kişiler bu yaratığı bizzat gördüklerini ifade ederler. Ç̆ik̆a, doğaüstü bir varlıktır. Gorile benzer ve her yeri uzun uzun tüylerle kaplıdır. Kendine has özellikleri vardır. Örneğin bunlardan bazıları; insanların hareketlerini taklit etmesi, ateşten çok korkması, insan gibi iki ayak üzerinde yürümesi ve cinler gibi çok izbe yerlerde yaşamasıdır. Ğvandi’de ç̆ik̆a ile ilgili bir yer adı bile bulunmaktadır: Ç̆ik̆aşi Obğe yani Ç̆ik̆a’nın Yuvası.

 
 Karabina-ona mevki

Ğvandi’de hayatın geçiş dönemlerine baktığımızda geçmişe kıyasla oldukça değişiklik ve kültürde cılızlaşma görülebilmektedir. Zannımızca bu cılızlaşma daha da eskilere dayanmaktadır. Örneğin, sünnet töreni ile ilgili neredeyse hiçbir ritüel bulunmaz. Sünnet işlemi gerçekleştirilir ve hayat olağan akışında devam eder. Anadolu’nun diğer bölgelerinde görülen; kirve, sünnet yatağı, sünnet kıyafeti, sünnet düğünü gibi uygulamalar Ğvandi’de söz konusu bile değildir.

Geçmiş ve günümüz arasında en büyük farkların görüldüğü geçiş dönemi evliliktir. Geçmişte erkeğin gurbetteyken evlendirilmesi ve başlık parası uygulaması varken  günümüzde bunlar yoktur. Geçmişte gurbete çıkan genç erkeklerin, kendilerinden habersiz bir şekilde ailesi tarafından evlendirilmesi ve damatsız bir şekilde düğün yapılması vâkî olan olaylardandır.

Geçmişle günümüz arasında kıyas yaptığımızda düğün töreninde hâlen yaşayan belki de tek unsur tulum horonudur. Onun haricinde ne eskisi gibi köy düğünü yapılmakta ne gelin ve damat eski geleneksel kıyafetlerini giymekte ne de eski köy düğünlerinde uygulanan mangal / mangali kültürü yaşatılmaktadır. Günümüz salon düğünleri bu açıdan son derece cılızdır. Köy düğününün tamamını kapsayan mangalcılık, başlı başına özgün uygulamalar bütünüdür.

Evli çiftlerin yaşantıları da geçmiş ve günümüz arasında oldukça değişmektedir. Geçmişte teknolojisiz bir yaşam süren köy halkının günün 24 saati dolu ve son derece yorucu iken bugün daha normale dönmüş ve geçmişte yapılan işlerin yoruculuğu kendini çay tarımının yoruculuğuna bırakmıştır. Bahsedilen bu yoğun yorucu yaşam daha çok kadınların üzerinden ilerlemektedir. Geçmiş yıllarda; odun kıran, dağlardan çayır taşıyan, dereden su taşıyan, hayvanlara bakan, evin bütün ihtiyaçlarını karşılayan kadınların zorlu yaşamı çok yoğun derecelerde görülebilmekteydi. Tüm bu işlerin haricinde kaynata ve kaynanası ile yaşayan kadınlar, çxindi eʒ̆ak̆oru (çḫindi etzak̆oru)) yani ağzını ve burnunu başındaki örtüsü ile bağlayıp konuşmama geleneğini de uygularlardı. Günümüzde bu gelenek neredeyse bitme noktasında olsa da hâlen kaynana ve kaynatasının yanında saygıdan ötürü konuşmayan kadınlar da bulunmaktadır.

 
 İsina Rak̆ani bölgesinden görünüm


Ğvandi, birçok Laz köyü gibi yer adları bakımından son derece zengindir. Derleme yaptığım dönemlerde Ğvandi köyünde ve yaylasında 200-300 kadar yer adı derledim. Bu yer adlarından bazıları çok ilginç olmakla birlikte bazıları gelişigüzel verilmiş isimlerdi. Geçmiş dönemlerdeki bahçelere ve arazilere isim verme geleneği günümüze kadar ulaşmıştı. O kadar ki bazı yer adları çoktan unutulup gitmiş, bazılarının ise anlamları unutulmuştu. Geçmişten günümüze doğru yaklaşıldığında, bu yer adlarındaki kelimeler Türkçeye doğru kayma eğilimindedirler. Örneğin, bir kişinin bahçesinin ya da arazisinin belli olması için, o kişinin lâkabı veya adıyla o bahçe isimlendirilmiş ve T̆ak̆ina P̆aʒxa, Çorbaci Boğazi, Molamedi-ona Amek̆a Mağara, Sadiki Mağari, K̆ortuna Duʒxu, Ç̆ululi Zeni, Kurdi / K̆urt̆i Meşe, Abdulla Boğazi, T̆uraşi Ǯari, Çeduninap̆eşi, Enverişi, Besepeşi Boğazi, İbanap̆eşi, Nç̆areri Avla, Xasana (Ḫasana) K̆va, K̆ek̆et̆i Maçxa, Fevzik̆a İrmağina, Nejatin Çayluği gibi onlarca arazi adı oluşmuştur. İsim ve lâkaplarla oluşturulan yer adlarının haricinde, toprağın yapısına ve coğrafik konumuna göre oluşturulan yer adları da vardır. Rak̆ani Mele, Dologza, Boya-şk̆ala, Gunz̆e-ona, Didi-ona, Çat̆axi, K̆vat̆axeri, Koko-gza, Livadi Ʒ̆up̆ut̆a, Ç̆aç̆axona, Gza Ǯop̆xeri gibi isimler bu yer adlarından sadece birkaçıdır. Derlediğimiz tüm yer adları sınıflandırılmış ve ayrı başlıklarda ele alınmıştır. Zannımızca Ğvandi’nin geçmişine ışık tutabilecek özgün yer adlarından bazıları da şunlardır; K̆ok̆ovati, Petrevati, K̆aç̆enevati, Ğvandi, Karabina-ona, Çoğona, Kortuna Zeni, Çimrişi Livadi, Xaç̆iti (Ḫaç̆iti), Cance Ruba, Yağici Avla, Çaça K̆oru, Çeçe-ona…

 
 Kaçkar Yaylası’nda Nostambeni Zeni bölgesi ve arka tarafta yayla vanağı

Ğvandi’de lâkap kullanımı da son derece yaygındır. Nitekim birçok yer adı da bu lâkaplardan oluşmuştur. Lâkaplar, köyde bahsedilen ya da işaret edilen kişinin nokta atışı bir şekilde bilinmesini-bulunmasını sağlarlar. Köyde; Çungu Badi, Şerifi, T̆raşi, Xut̆i (Ḫut̆i), K̆op̆idioğli, Ʒ̆ana, K̆inç̆inoğli, Noğuri, Şoşoli, Bidini, Amet Çavuşi, Nuridina gibi daha onlarca lâkap kullanılmaktadır. Bu lâkapların hangi sülâlelere ait olduğu bilindiğinden, kişinin ismi ile birlikte zikredildiğinde o kişinin soy adının belirtilmesine lüzum görülmez ve aynı ismi taşıyan kişilerle de karıştırılmaz. Böylelikle halk dilinde büyük bir kolaylık meydana gelir.

Köy kültüründe yaylacılık geleneği de bulunmaktadır. Geçmişe nazaran oldukça değişime uğrayan yayla kültürü, bugün yerini turizme doğru bırakmaktadır. Geçmişte uygulanan yayla ittifakı, yayla kuralları ve köylerin toplanarak yaptığı yayla göçleri bugün uygulanmamaktadır. Geçmiş yıllarda; Ğvandi, Mek̆alesk̆iriti (Dikkaya-Behice-Güllü köyleri), Mʒ̆anu (Topluca), Bak̆oz (Yamaçdere) ve Şangul (Doğanay) köyleri ile birlikte aynı gün yaylaya hareket ederlerdi. Bak̆oz ve Şangul köylerinden sadece Çırakoğulları bu göçe iştirak ederdi. Çünkü bu Çırakoğulları, Ğvandi ve Mek̆alesk̆iriti köyü kökenlilerdir. Bu köyler Kaçkar yaylalarını kullanırlar. Mek̆alesk̆iriti ile Ğvandi köylerinin ortak kullanmış olduğu yayla, günümüzde çevrede Koçdüzü olarak bilinse de geçmişten beri Ğvandi insanınca Kaçkar Yaylası ve Cileni Ngola olarak terennüm edilir. Nitekim Ardeşen ve Çamlıhemşin’deki Lazların kullandığı yaylalar Osmanlı Devleti kayıtlarında “Laz Kaçkarı” olarak geçer. Günümüzde Kaçkar Yaylası genel bir isimdir. Bu ismin altında, hayvanların otlatıldığı veya insanların kullandığı birçok yerin adı vardır. Örneğin Aşağıki Yayla bölgesinde kalan Pimbilona, Çukenimeşe, Pat̆i, Maçxa (Maçḫa), Ç̆aç̆axona (Ç̆aç̆aḫona); Yukarıki Yayla’ya doğru olan Sataple, Samonona; Yukarıki Yayla’da bulunan Moğona, Ʒ̆ari K̆anç̆eni, Ç̆orç̆ona, Dastavi, T̆oba-ceturgeri, T̆oba-şk̆ala, Zuğa-şk̆ala, Ʒ̆ari-baçxuri, Nostambeni Zeni, K̆va-burç̆uli, Samarile gibi daha onlarca isim vardır.

Geçmişte yoğun şekilde Laz kültürünü yaşamış olan Ğvandi, günümüzde birçok dil ve kültür unsurlarını yaşatamaz konumdadır. Bu da kültürel açıdan üzücü bir durumdur. Ancak bazı uygulamaların değişmesi de olumlu yönde aksetmektedir. Örneğin; evlilik konusunda kadınlara ve erkeklere fikirlerinin sorulması, kadınların iş yükü yoğunluğunun azalması, gelinlerin büyüklerin yanında konuşabilmesi olumlu değişimlerdir. Her geçen gün yeni bir şey öğrendiğim Ğvandi’nin önümüzdeki yıllarda kültürüne sahip çıkarak ve yaşatarak ilerlemesi dileğiyle...

 

[1] Hiçyılmaz, “Tapu-Tahrir Kayıtlarında Pazar-Ardeşen Bölgesi, http://www.kackar53.com, (27.12.2018). 

[2] Öznur Demirkıran, Çayırdüzü Köyü Monografisi (Rize-Çamlıhemşin), (Yüksek Lisans Tezi), Bursa Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Halk Bilimi Bilim Dalı, Bursa, 2019, sf. 1.

Kaynak: Çamlıhemşin Dergisi 7. sayı Sayfa; 34

Önceki SARIKAMIŞ-KAFKAS CEPHESİNDEKİ ÇAMLIHEMŞİN-HALA’LI ŞEHİTLER
Sonraki Tarihi Belgelerle BAŞ HEMŞİN