OSMANLI DÖNEMİ HEMŞİNLİ MÜELLİFLER VE ESERLERİ

Aşağı Kaydırın
ÇAMLIHEMŞİN DERGİ 5.SAYI
  • 162
Yazı Boyutu:
Yazdır

OSMANLI DÖNEMİ HEMŞİNLİ MÜELLİFLER VE ESERLERİ

Bu makalede Osmanlı döneminde yaşamış olup eser yazan Hemşinliler ve eserleri hakkında kısa bilgiler verilecektir. Hakkında bilgi verilecek Hemşinliler 6 kişi, yazdıkları eserlerin sayısı 17’dir. Bunlardan 15 tanesi yazma, 2 tanesi matbudur. Yazma eserlerden biri ve matbu eserlerden ikisi şiir kitabıdır. Eser yazmış bu Hemşinlilerden biyografisi bilinenler olduğu gibi kitaplarının adı ve muhtevasından başka hakkında bilgi olmayanlar da vardır. Genel olarak bunlardan birisi (Derecioğlu Mustafa) hariç diğerleri meslek olarak din adamıdır. Bu kısa açıklamadan sonra derlediğimiz Hemşinli müellifler ve eserleri hakkında bilgiler şöyledir.

 

  Hemşinli Abdullah Efendi’nin Risâle fî Beyâni İadeti Lafzi’l-Bâb adlı eserinin ilk sayfası

Abdulah Efendi

Osmanlı döneminde yaşayan ve tahsilini tamamlayıp yaşadığı devrin önemli din alimlerinden biri olarak İstanbul medreselerinde hocalık yapan Hemşinli ulemanın en eskilerinden biri Abdullah Efendi’dir. Kaynaklarda doğum tarihi ve Hemşin’in hangi köyünden olduğuna dair bir bilgi olmamakla birlikte 1914 yılında yayınlanan Osmanlı Müellifleri adlı eserin birinci cildinde Arapça ilimlerin mütehassislerinden olarak adı zikredilmiş ve kaleme aldığı beş adet eserin listesi verilmiştir. Yine burada verilen bilgiler arasında hicri 1190 (1776) yılında İstanbul’da vefat ettiği ifade edilmiştir. Bu kaynağa atıfta bulunan bazı araştırmacılar bu bilgileri tekrar edip durmuştur. Amasyalı Akifzade Abdurrahim (1763-1815) tarafından kaleme alınmış Kitâbu’l-Mecmu’ Fi’l-meşhûd ve’l-Mesmu’ adlı eserde, Abdullah Efendi âlim, âmil, sabırlı, aza kanaat eden Hemşinli bir zat olarak anılmıştır. Çok ders okuduğu ve ilimlerde söz sahibi olduğu belirtilmiştir.

Yaptığımız araştırma sonucu Abdullah Efendi’ye dair verilen bilgilerde bazı hatalar bulunduğu görülmüştür. Şöyle ki, Abdullah Efendi tarafından bizim tespitimize göre kitap ve risale olmak üzere 11 adet eser kaleme alınmıştır. Yazdığı eserlerin üzerinde kendi künyesini bazen Abdullah el-Hemşinî, bazen de Abdullah bin Ebubekir bin Mahmud el-Hemşinî şeklinde kaydetmiştir. Bundan anlaşıldığına göre babasının adı Ebubekir, dedesinin adı Mahmut’dur. Eserleri Arap edebiyatı, fıkıh, fıkıh usulü ve tefsir gibi derinlemesine ilmî ve o döneme göre akademik bir tarzda olduğuna göre tam manasıyla bir alim olduğunu söylemek mümkündür.

Abdullah Efendi aynı zamanda Rizeli-Hemşinli ilk Huzûr-u Humâyûn hocalarındandır. Huzûr-u Humâyûn hocalığı çok önemli bir payedir. Bu payeyi elde etmek alimler arasında önemsenen bir durumdur. Çok eski devirlerden beri tertip edilen Huzur dersler 1790 yılından itibaren tertip şekli ve usulü kanunla belirlenip bir düzene kavuşturulmuştur. Ramazan aylarında sekiz defa olmak üzere sarayda düzenlenen bu dersler, Padişah ve Şeyhülislam tarafından da takip edildiği için Huzur-u Humâyûn dersi olarak anılırdı. Bu derslere davet edilmenin şartlarından biri de İstanbul medreselerinden birinde hocalık yapmak olduğuna göre Abdullah Efendi de İstanbul’da tedrisatla meşgul bulunuyordu. 1782 Ramazan’ında Viranşehirli Hasan Efendi’nin mukarrirliğinde düzenlenen yedinci derse muhatap olarak iştirak etmiş, bu durum 1205 (1790) yılına kadar devam etmiştir. O halde bazı kaynaklarda verilen 1776 yılında öldüğü şeklindeki bilgi hatalıdır.

Abdullah Efendi tarafından yazıldığı tespit edilen ve çeşitli kütüphane koleksiyonlarında bulunan eserler üzerindeki tarihler 1731, 1759 ve 1776 yıllarını göstermektedir. Bunların hepsi yazmadır. İlk eseri üzerinde bulunan 1731 tarihinde, asgari 25-30 yaşlarında olsa 1700 yılı başında doğmuş olması gerekir. Babası ve dedesiyle da aralarında yirmi beşer yıllık kuşak farkı olsa, dedesinin doğum tarihi 1650 yılına kadar iniyor demektir. O tarihte Hemşin coğrafyasından böyle bir alim yetiştirecek bilince ve İslamî kültüre sahip ailelerin bulunması, üzerinde durulması gereken bir husustur.

Abdullah Efendi tarafından kaleme alınan ve kütüphane koleksiyonlarında tespit ettiğimiz eserler şunlardır;

Tefsîru İnnellâhe ‘Alâ-külli şey’in kadîr. 1144 (1731) tarihinde yazılmış 8 sayfalık Arapça bir şerhtir.

Hâşiye alâ Muhtasari'l-Müntehâ. Üzerinde 1173 (1759) tarihi bulunan 331 varak halindeki eser, fıkıh usulü ilmine ait olup Arapça’dır.

Hâşiye alâ Haşiyet-i Muhtasari'l-Müntehâ. 1190 (1776) yılında 159 varak halinde kaleme alınmış bir eserdir.

Haşiye a’lâ Şerh-i Muhtasari’l-Münteha li’l-icî. Abdullah Efendi tarafından kaleme alınmış bu eserin elde bulunan tek nüshası Mustafa bin Hasan adlı bir zat tarafından 1210 (1795) yılında istinsah (kopya) edilmiştir. 239 varak halindeki eser fıkıh usulü ile ilgilidir.

Risale fî Bahsi’l-İnşa. 1190 (1776) yılında Abdullah Efendi tarafından kaleme alınmış Arap edebiyatına dair bir risaledir. 3,5 sayfalık bu risalenin sonunda “Li-Abdullah el-Hemşinî rahmetullah” ifadesinden anlaşıldığına göre eldeki bu nüsha Abdullah Efendi’nin ölümünden sonra bir başkası tarafından kopya edilmiştir.

Risâle fî Beyân-i iadet-i Lafzi'l-Bâb. Abdullah Efendi tarafından kaleme alınmış bu risalenin elde bulunan tek nüshası Muhammed bin İbrahim İçkaleli tarafından kopya edilmiştir. Arapça gramer ile ilgili eser 7 sayfadır.

Şerh u Avizeti'l-Efkâr. Gramerle ilgili bir risaledir.

Risâle fî Beyân-i İsbât-i Kudretillâh-i Taalâ. Mantık sistemleri ile ilgilidir.

Haşiye alâ tefsir-i Kavlihi Taalâ İnnallâhe ‘alâ Küll-i Şey’in Kadîr. Talik hatla yazılı, bir risaledir.

Risâletü'l-Ferâ'iz. Miras taksimatıyla ilgili Arapça bir risaledir.

Tâlikât Kâle’l musannif Vartifa-i Şani’l-kelâm fî’l-husn-i ve’l-kabul. Talik hatla yazılmış 12 sayfalık bir risaledir.

 
Mehmet Hulusi Efendi ve eşinin kabirleri

Mehmed Hulûsi Efendi

Rize’nin Çamlıhemşin ilçesi Dik Varoş (Yazlık) köyünden Timoşoğlu Mehmet Arif Efendi ve Zübeyde Hanım’ın oğludur. 1871 yılında bu köyde doğmuştur. Ağabeylerinden biri yüzbaşı rütbesinde iken şehit olmuş, diğer biri de Operatör Doktor’dur. Kendisi yaylada geçirdiği bir kaza sonucu sol kolu dirseğinden kesilmiştir. İsmi arşiv belgelerinde Mehmed Hulûsi Efendi, temelli olarak yerleşip mesleğini icra ettiği Fatsa’da Hacı Hulûsi Baba olarak anılır. Henüz delikanlılık çağında 1891’de 3 arkadaşıyla birlikte yaya olarak hacca gitmiştir. Daha sonra da 2 defa daha deve ve binekli olarak hac yaptığı bilinmektedir.

1881 yılında başladığı Atina (Pazar) rüştiyesinden 1885 yılında aliyyülâlâ (pekiyi) dereceyle şahadetname almıştır. Daha sonra tahsiline Pazar ilçesinin Suçatı (Apso) köyü medresesinde devam etmiş ve burada Tasdikat’a kadar okumuştur. Akabinde ilim ve tahsil için seyahate çıkmış ve eğitimine Arabistan ve Türkistan’da devam etmiştir. Bu arada Afganistan, Buhara, Belh, Tataristan, Nogayistan ve Merginan gibi bölgelerde bulunduktan sonra Anadolu’ya dönüp Ordu’nun Fatsa ilçesinde Osman Paşa Medresesinde görev yapan Abdülhâmid Efendi’nin ders halkasına girmiştir. Buradaki üç senelik tahsiliyle birlikte toplam 33 yıl süren ilim yolculuğu ve tahsil hayatını tamamlamış, 1902-1903’te hocasından icazet almıştır. Başlangıçta Tıp eğitimi almaya başladığı ve sol kolundaki sakatlık nedeniyle bu eğitimi 2 yıllık iken bıraktığı söylenmektedir.

Türkçe’nin yanı sıra Arapça, Farsça, Lazca ve Rusça bilen Mehmed Hulûsi Efendi, ilk defa 1915 tarihinde 100 kuruş maaş ile mezun olduğu Fatsa Medresesi hocalığına tayin edilmiştir.

Hac için bulunduğu Medine-i Münevvere’de Harem-i Şerif imamı ve Kadirî şeyhi Muhammed Rauf Tahir Efendi’ye intisap ederek ondan hilafet almıştır.

Fatsa’da tahsil yaparken bölge insanları tarafından çok sevilen Mehmed Hulûsi Efendi’ye Fatsalılar orada kalması için ısrarcı olmuş, o ise “ben burada ne yaparım” diye tereddütte iken sevenleri yörenin itibarlı kişilerinden Hacı Kibar Ağa’ya gidip Hulûsi Efendi’nin Fatsa’da kalması ve oraya yerleştirmesi için aracı olmasını rica etmişlerdir. Hacı Kibar Ağa da onu yanına davet etmiş ve görüştüklerinde Hulûsi Efendi’yi beğendiğinden “Torunum sen burada kal” diye ricada bulunmuştur. Bunun üzerine Hulûsi Efendi Fatsa’ya yerleşmiştir.

Saptığı seyahatler ve eğitimleri esnasında topladığı eserlerden oluşan zengin bir kütüphanesi bulunmaktaydı. Çok sayıda yazmayı da ihtiva eden bu kütüphanesi için çocuklarına, “herkes çocuklarına miras olarak mal mülk bırakır, ben de kitaplarımı bırakıyorum” demiştir. Buna rağmen zaman içinde bu eserlerden çok büyük bir kısmı ihmal ve bilinçsizlik nedeniyle kaybolmuştur.

Mehmed Hulûsi Efendi Fatsa eşrafından Hacı Kibar Ağa’nın torunu Fahriye Hatun’la evlenmiş ve bu evlilikten Zübeyde, Zehra ve Leyla adlarında 3 kız çocuğu doğmuştur. Soyadı kanunu çıktığında kendisine “Baba” soyadı verilmesi teklif edilince “benim için bu soyad olur ama kızlarım için uygun olmaz” diyerek kabul etmemiştir. Bunun üzerine “Eren” soyadının verilmesi teklif edilmiştir. Bu sefer de ben henüz ermiş değilim diyerek kabul etmemiş ve sonuçta “Erer” soyadında karar kılınmıştır.

Kısa bir rahatsızlıktan sonra 1936 yılında vefat eden Hacı Hulûsi Baba, Orta Büyük Camii bitişiğinde Fatsa Şehir Mezarlığında defnedilmiştir. Daha sonra bu mezarlık kaldırılınca naaşı sevenleri tarafından İslamdağ Mahallesinde Kibarağa aile kabristanına nakledilmiştir. Eşiyle beraber yan yana olan mezarların baş tarafında mermer bir tabelada şöyle bir metin yer almaktadır.

   
Divân-ı Hulusi’nin ilk sayfası ile Çat köyü camisinde yazılmış Kitab-i Efsûn’un son sayfası  

Ulemadan Nakşibendi, Kadiri, Fatsa Eski Müftüsü Hacı Hulûsi Baba, Tekke Camii eski imamı, Fatsa eski Sorgu Hakimi, şair, yazar, tacir Hacı Hulûsi Baba ve eşi burada yatıyor. Mevlâ Rahmet eylesin.

Hacı Hulûsi Efendi’ye nisbetle Fatsa’nın Sakarya Mahallesinde bir caddeye “Hacı Hulûsi Baba Caddesi” adı verilmiştir.

Hulusi Baba’nın basılmamış iki adet eseri vardır. Bunlardan biri Divân-i Hulûsi adıyla kale alınmış 214 sayfalık bir eserdir. Gayet güzel bir hatla 1913 yılında kaleme alınan divan, dini ve tasavvufi şiirlerden oluşmaktadır. İkinci eseri de yine kendi el yazısıyla kaleme alınmış Kitâb-ı Efsûn’dur. Dualar, salavatlar, bazı ayet ve surelerin sırları ve faziletlerinden bahseden eserin sonuna koyduğu notta bu eseri 1894 yılında Çat köyü camisinde tamamladığını söylemiştir.

 Hafız Yusuf Efendi

1850 tarihinde Hemşin’in Mollaveys köyünde doğan Hacı Hafız Yusuf Efendi’nin babası Belenoğlu Mikdat’tır. İlk tahsilini köyünde yaptıktan sonra Trabzon medreselerinde okumuştur.

 
Mollaveysli Hafız Yusuf Efendi’nin Kulak Küpesi adlı şiir kitabının kapağı

Askerliği gelmeden büyük biraderinin yerine askere gitti. Bahriye sınıfına ayrıldı. Terhis edildikten sonra imtihanla bahriye kâtibi oldu. Bir müddet gemilerde vazife gördükten sonra liman kumandanlığında, bahriye hastanesi esvap eminliğinde, 1884 tarihinde Bahriye Rüştiyesi Muallimliğinde bulundu. 1898 de Rize Liman Reisi oldu. Meşrutiyetin ilanında bütün Liman Reisleri değiştiğinden Hafız Yusuf ta Bahriye beytülmal memuru olmuş ve 1910 yılında emekliye çıkmıştır. Bir ara Rize’de medrese açıp tedrisatla meşgul oldu. Daha sonra Hemşin’e döndü ve 1923’de doğduğu köyde vefat etti. Üçü kızı biri erkek dört çocuk babasıydı.

Hafız Yusuf Efendi çok kuvvetli bir kültüre sahipti. Farsçayı çok mükemmel bilirdi. Rize’de açtığı medrese feyizli olmuştur. Rizeli meşhur sahaf ve mütercim Mustafa Hulusi (Karadeniz), Hafız Yusuf Efendi’nin talebelerindendir. Nazım tekniğine vakıf olup olgun şiirleri vardır. 10 Haziran 1915 tarihinde İstanbul Bahriye matbaasında bastırdığı 24 sayfalık Kulak Küpesi adlı bir şiir kitabı vardır. Kitabın kapağında şöyle bir beyit bulunur.

Kulak küpesi yaptı Hemşinli Hafız Yusuf

Alıp takmayanlar sonra eder teessüf

Kitapta 20 adet şiir yer almaktadır. Giriş kısmı dahi manzumdur. Ondan sonra Gazileri, Sefihleri Münafıkları, Ahmakları, Sarhoşları, Kumarbazları, Kumar teferruatından Tombala hakkında, Zalimleri, Müfsitleri, Hasetçileri Mütekebbirleri, Hırsızları, Müsrif olanları, Tembel olanları, Pis boğazları, Çalışanları, Parasız gezenleri beyan eder başlıklı şiirlere yer vermiştir. Daha sonra “Müfredat” başlığını verdiği şiir ve son olarak da “İbret ve Nasihat verici Laz Türküsü” başlıklı şiirle eser tamamlanmıştır.

Hafız Yusuf Efendi her şiirin sonunu o konuyla ilgili Arapça kısa bir dua ile bağlamıştır. Şiirleri gayet sade ve anlaşılır bir Türkçeyle söylenmiştir. Bu eser Rize Halk Eğitim Merkezi tarafından Latin alfabesine aktarılarak 1997 yılında yayınlanmıştır. Yusuf Efendi’nin bu kitaba girmemiş başka şiirleri olduğu da bilinmektedir.

Mustafa Hilmi

Hemşin’in Çat köyünden meşhur bir şairdir. Derecioğlu diye anılır. Resmi tahsili azsa olsa da yazılarından kültürünün pek de zayıf olmadığı anlaşılmaktadır. Gençliğinde yapmış olduğu seyahatler görgüsünün gelişimine yardımcı olmuştur. Rusya’nın birçok şehirlerini gezmiş, uzun müddet Rusya’da kalmıştır. Kırım Maarif Komiserliği tarafından Bahçesaray Sanayi Matbaası’nda bastırılmış, yirmi dört büyük sayfadan ibaret Kırkambar adlı bir şiir kitabı vardır. Nazım kural ve şekillerine vakıf olan şairin duyuşları sahti olmayıp derindir.

Derecioğlu Rusya’da bulunduğu sırada bir de gazete çıkarmıştır. Bu nedenle tutuklanıp uzun süre hapis yatmış, daha sonra bir yolunu bulup memleketine dönmüştür. Son yıllarını memleketinde ve tarım işleriyle uğraşarak geçirmiştir. Hemşin ve havalisinde düğünlerin neşesi olmuştur. 26-27 Aralık 1939’da meydana gelen büyük Erzincan depreminde yıkılar arasında kalarak ölmüştür.

Derecioğlu ile ilgili bilgiler Sıtkı Can tarafından 1940 yılında yayınlanan Rize Şairleri adlı eserden iktibas edilmiştir. Kırkambar adlı eseri arşiv ve kütüphanelerde bulunamamıştır.

 
Hemşinli İsmail Efendi’nin Ayetül Kürsi Şerhi adlı eserinin ilk sayfası

Hemşinli İsmail bin İbrahim

18.yüzyılda yaşamış Osmanlı alimlerinden olan İsmail Efendi’nin babasının adı İbrahim’dir. Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Hicri 1178 (6 Ocak 1765) tarihinde Ayetü’l-Kürsi Şerhi adlı 70 sayfalık bir eser yazmıştır. Hattı gayet güzel olan bu eser yazma olarak Süleymaniye Kütüphanesi koleksiyonunda bulunmaktadır.

   
İsmail bin Ömer Efendi’nin risalesindeki künye ve tarih kısmı  

Hemşinli İsmail bin Ömer

Hayatı hakkında yeterli bilgimiz olmayan İsmail Efendi’nin babasının adı Ömer’dir. Kendisinin 1844 tarihinde tamamladığı bir Dua ve Evrad Risalesi vardır. Cep kitabı boyundaki eser 154 sayfadır. Risalede Yasin, ihlas, felak, nâs, ayetü’l-kürsi ve mülk surelerinden sonra Kur’anı Kerim’in farklı yerlerinden 7 ayet ve Rahman suresi yazılıdır. Bundan sonra Türkçe tövbe ve nebe suresi ilave edilmiştir. Daha sonra bazı sıkıntılardan emin olmak için vefk ve dualara yer verilmiştir. İsmail Efendi risalenin sonunu şu cümleyle bağlamıştır. “Vech-i tahrir-i huruf oldur ki, işbu bin iki yüz altmış senesinde Rebiülevvel’ün birinci gün tamam oldu. Gaflet olunmaya. Bu hattı sorarsan Hemşinli İsmail bin Ömer bin Yusuf bin Muhammed. Tarih 1260”.

Verilen bu tarihten anlaşıldığına göre İsmail Efendi risalesini 21 Mart 1844 tarihinde tamamlamıştır. Bunu tamamladığı tarihte asgari 25 yaşında olsa 1810’lu yıllarda doğmuş olduğu anlaşılır. Künyesini yazarken babası, dedesi ve büyük dedesinin adını da vermiştir. Bunlardan her bir kuşak arasında 25-30 sene fark olsa 1700 yılı ilk çeyreğine inilir. Bu durum o tarihte Hemşin’deki dini ve ilmi bilincin seviyesi göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

Hemşinli İsmail bin Ömer Efendi’nin Dua ve Evrad Risalesi Kalkandere Soğuksu Mahallesinden Şaban Ören Arşivi’nde bulunmaktadır.

Kaynak: Çamlıhemşin Dergisi 5. sayı Sayfa; 78

 

Önceki İlk Gurbet: RUSYA ve oradaki işletmeler
Sonraki Çamlıhemşinli İlk Doktor: YUNUS VASFİ YÜCEL