Çamlıhemşinli İlk Doktor: YUNUS VASFİ YÜCEL
Hemşin yöresi yüksek dağlar ve derin vadiler üzerine kurulu bir yerleşim birimidir. Hayat şartlarının zorluğu, tarım ve hayvancılıktan elde edilen gelirin kısıtlı olması sebebiyle Hemşin insanı da diğer Doğu Karadenizliler gibi ekmeğini dışarıda aramış, eski zamanlardan beri gurbete gitmiş, ekmeğini orada kazanmıştır. Ticaret ve zanaat yöre insanının en büyük gelir kaynağı olmuşsa da sırf ticaretin geliriyle yetinmeyerek okumaya, ilme önem vermiş, imkânı olanlar, çeşitli mekteplerde okuyup meslek sahibi olarak kendilerini yetiştirmişlerdir. İçlerinden din ve devlet adamları, milletvekilleri, askerler, kaymakamlar, hakimler, savcılar ve doktorlar yetiştirmişlerdir. Bunlardan birisi de Yunus Vasfi Yücel’dir.
Yunus Vasfi Yücel, hicri 1294 miladi 1877 senesinde Hemşin nahiyesinde doğdu. Babası Makrevis köyünden, Hacı Ali oğullarından (Hacallar’dan) Mehmet Efendidir. Yunus Vasfi’nin Musa Kazım, Halil ve Abdullah adlı üç erkek ve Ayşe adlı bir kız kardeşi vardır. 8 Şubat 1891 senesinde dört erkek kardeş mahkemeye başvurarak babaları Mehmet Efendi’nin öldüğünü ve kendilerinin de amcaoğulları Hüseyin, Ali ve Mustafa efendiler ile ortak olan mal ve mülklerinden, babalarından kalan hisselerini ayırmak istediklerini bu iş içinde (muhtemelen en büyük) kardeşleri olan Musa Kazım Efendi’yi vekil tayin ettiklerini bildiren bir ilam alırlar1. Yunus Vasfi, benzer bir ilamı sekiz sene sonra 6 Ekim 1899’da bir kez daha alacak bu sefer kendisi babasından kalan mal ve mülkte olan hissesini diğer kardeşlerinden ayırıp vekil harçlığına da Hacı Alizade Mustafa Ağa’yı tayin ettiğini ilam edecektir2.
Yunus Vasfi’nin İstanbul’a hangi yolla gittiğini, kimden maddi destek gördüğünü ve nerede ikamet ettiğini bilmesek de ilkokulu İstanbul’da okuduğunu biliyoruz. İlkokuldan sonra, 31 Ağustos 1893 tarihinde, Mehmet Akif Ersoy’un da mezun olduğu Fatih Merkez Rüştiyesinden (Fatih merkez ortaokulu)3 ve 13 Eylül 1897 tarihinde de aliyyülâlâ (en üstün) dereceyle Dersaadet İdadi-i Mülkisi’nden (bugünkü Vefa Lisesi) mezun olduktan sonra Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye’ye yani bugünkü Tıp Fakültesi’ne girdi. 19 Ağustos 1319/1 Eylül 1903 tarihinde Tıbbiyeyi bitirerek doktor çıktı. Diploma numarası 679’dur. Tıbbiyeyi ikincilikle bitirmek gibi bir başarı elde ettiği için “Gümüş Maarif Madalyası” ile ödüllendirildi. Memuriyet sicil dosyasındaki bilgiye göre Türkçe ve Fransızca konuşur, okur ve yazardı. Bunun yanında Arapça, Farsça ve Ermeniceye de aşina idi4.
Yunus Vasfi, Tıbbiyeden mezuniyet derecesinin verdiği imkânla zorunlu hizmetinin istediği mıntıkada olması için başvurdu. Kendi eliyle 25 Haziran 1903’te verdiği dilekçede, mektebi birincilikle bitirdiği için memleketi olan Hemşin’in bağlı olduğu Atina5 kazasının belediye tabipliğine tayin edilmek istediğini bildirdi lakin o vazife açık olmadığı için kendisinin oraya tayin edilme isteği kabul edilmedi6. Mamafih, kardeşinin torunlarından aldığımız bilgiye göre bir müddet Atina hükümet tabipliğinde bulunmuştur. Bu vesileyle Hemşin köylerinde sıhhi hizmet de vermiş, hatta bu konuda kardeşinin oğlu Hasan ona yardımcı da olmuştur. Lakin yöre sakinlerinin Kanlı Boğaz olarak bildiği ve birkaç köyü bir birine bağlayan bir geçitte eşkıya tarafından soyulunca görevi bırakmıştır.
31 Ekim 1903 tarihinde 600 kuruş memuriyet maaşı ile Sivas vilayetine bağlı Hamidiye7 kazası belediye tababetine tayin edildi. 14 Şubat 1904’te 1000 kuruş maaş ve aylık 500 kuruş ilaç bedeli ile Erzurum vilayetine bağlı Kiskim8 ve İspir kazaları ile Tortum nahiyesine gezici frengi hastalıkları tabipliğine atandı. 20 Mayıs 1905’de Erzurum Gureba Hastanesindeki vazifesine geri döndü. Dört ay sonra yeniden gezici tababete iade edildi.
Yunus Vasfi, 29 Aralık 1909’da Erzurum Gureba Hastanesi baştabipliğine ve müdürlüğüne getirildi9. 6 Eylül 1910 tarihli bir celpname, bize Yunus Vasfi’nin fevkalade başarılı ve çalışkan bir tabip olduğunu aynı zamanda üstleri tarafından takdir edilip kollandığını da göstermektedir. Her Osmanlı vatandaşı gibi askerlik zamanı gelmiş olup kendisi Hemşin taburuna bağlı redif askeridir. Bu yüzden askerlik vazifesini yapmak için göreve çağırılmaktadır. Lakin Erzurum’da kolera salgını vardır ve Yunus Vasfi’nin bu salgında çok büyük faydası görülmektedir. Bu cümleden olarak Erzurum valisi Celal Bey10 cevaben yazdığı telgrafta Yunus Vasfi’nin kolera salgınında büyük yararlığı olduğunu ve bu salgın olduğu müddetçe Erzurum’dan ayrılmasının mümkün olamayacağını Dâhiliye Nezaretine bildirir11.
Mesleğinde ilerlemek isteyen Yunus Vasfi, 20 Aralık 1911’de Sıhhiye müfettişliği sınavına girmek üzere başvurdu. Lakin bu sınav için İstanbul’a gitmesi ve orada bir müddet staj görüp öyle sınava girmesi gerekmekteydi. Mevsim kış olduğu için Erzurum’dan İstanbul’a yolculuk etmek zor hatta o günkü şartlarla neredeyse imkânsız olduğundan dolayı yaz mevsiminde İstanbul’a gelerek imtihana girmesi hususunda istediği izin kendisine verildi12.
İstanbul’a gelen Yunus Vasfi, imtihana girmeden evvel staj yapmak zorunda olduğu bakteriyolojihanede çalışmaya başladı. 9 Kasım 1911’de verdiği bir dilekçede sıhhiye müfettişliği imtihanına girmek için İstanbul’da bulunduğunu, bakteriyolojihanede staj gördüğünü, izninin 3 ay daha uzatılmasını ve Erzurum’daki vazifesine ait maaşların da kendisine verilmesini talep etti13. Bunun üzerine yazılan yazıda kendisine iki ay daha izin verildiğini lakin maaşları almaya hakkı olmadığını zira onun müdürlük vazifesine belediye reisinin “lütfen” vekâlet ettiğini hastanedeki doktorluk vazifesini de belediye tabibinin gerçekleştirdiğini bu yüzden maaşını alamayacağını bildirdiler14. Buna rağmen bir müddet sonra maaşları verilmiş, Yunus Vasfi de imtihanını başarı ile vererek sıhhiye müfettişi olma hakkını kazanmıştır. 11 Mart 1911’de Erzurum Gureba Hastanesi müdürlüğü ve baştabipliğine ilaveten Erzurum vilayeti sıhhiye müfettişliği vekâletine de getirilmiştir15.
23 Ocak 1917’de, sıhhiye genel müdürlüğüne bağlı 2. sınıf sıhhiye müdürü rütbesiyle Konya vilayeti sıhhiye müdürlüğüne tayin edildi.16
- Dünya Savaşı esnasında İstanbul’da, bağlı bulunduğu Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi ve Şehremaneti17 Sıhhiye Heyeti tarafından görevlendirilerek o sıra İstanbul’da çok görülen lekeli humma vakalarına karşı alınabilecek tedbirleri içeren bir rapor hazırladı. Rapor, resmi ve sivil bütün kurumlar ile halka düşecek görevleri izah eden, hastalığın tedavisi ve sirayetinin engellenmesi için neler yapılması ve nelere dikkat edilmesi gerektiğini içeren kapsamlı bir rapordur18. Bu vazifenin ardından, yine Birinci Dünya Savaşı sırasında Trabzon’da Boztepe’de bulunan Tifüs Hastanesinde görevlendirildiğini biliyoruz.
Trabzon’da vazifeli bulunduğu bu tarihlerde, şehri heyet-i mahsusa (özel görevli bir heyet) ile ziyaret eden İttihat Terakki liderlerinden Kara Kemal19 ve yanındakilerin, bölgedeki gizli görevlilerin yaralandıklarında veya hastalandıklarında gizlice tedavi edilmeleri için, Yunus Vasfi’ye yemin ettirerek Teşkilat-ı Mahsusa20’ya aldıklarına dair bir bilgi de mevcuttur21. Şu durumda anlaşılmaktadır ki Yunus Vasfi, çağdaşı pek çok aydın gibi İttihat ve Terakki cemiyetinin bir sempatizanıydı. İttihat ve Terakki Fırkasına üye olmadığı anlaşılmaktadır. Lakin hem çalışkan ve gayretli oluşu, hem de güvenilir ve vatanperver bir insan olması Fırka merkezinin dikkatini çekmiş olmalıdır ki kendisini Teşkilat-ı Mahsusa ’ya almışlar ve savaş esnasında kendisine “devlet görevi” vermişlerdir.
1918’de biten Birinci Dünya Savaşının ardından Osmanlı Devleti için mütareke yılları başlamıştı. İşgal kuvvetlerinin etkisi altında kurulan mütareke hükümetleri, savaş esnasında hükümette olanları yani İttihad ve Terakki mensuplarını divan-ı örfi denilen mahkemelerde yargılıyorlardı. Bu yargılamalardan biri de Trabzon Davası olarak tarihe geçmişti. Bu davayla bağlantılı olarak 2 Nisan 1919 tarihinde Dâhiliye Nezaretinden (içişleri bakanlığı) Konya vilayetine, dâhiliye nazırı (içişleri bakanı) Cemal22 imzasıyla gelen yazıda şöyle yazıyordu:
“Trabzon tehcirinden dolayı Konya sıhhiye müdürü Yunus Vasfi’nin, Halep İttihat Terakki murahhası Cemal, Trabzon sıhhiye müdürü ve teceddüd fırkası kumandanı Sadreddin23, Trabzon sıhhiye müfettişi Ziya Fuat ile beraber tutuklanarak bir an evvel ilk vasıta ile divan-ı harbde yargılanmak üzere İstanbul’a gönderilmesi…”24.
Anlaşılacağı üzerine bu yazıda, Yunus Vasfi’nin Trabzon’daki ermeni tehcirinde vazife aldığı ve yetim kalan ermeni çocuklarını Trabzon Gureba Hastanesine yerleştirdiği bildiriliyordu. İddiaya göre bu çocuklar daha sonra zehirlenerek ortadan kaldırılmışlardı ve o zamanki Trabzon sıhhiye müdürü de terk edilmiş eşyaları zabtedip bir Ermeni’nin evini de İttihat ve Terakki’nin merkez binası olarak kullanmıştı25. Yunus Vasfi de bu işte sorumlulardan görüldüğü için divan-ı harb’de yargılanacaktı.
Konuyla ilgili olarak sıhhiye müfettiş-i umumi reisi Zeki26 imzalı cevabi telgrafta ise şunlar denilmekteydi:
“Yunus Vasfi Bey, Trabzon’da Boztepe’deki Tifüs Hastanesinde haziran ayı başına kadar askeri doktorlara yardım etmek ile vazifeliydi. Hâlbuki tehcir temmuz ayı başında başladı. Temmuz 15’ten sonra ötede beride kimsesiz ermeni çocukları kaldığı görülerek bunlar hükümetçe toplanıp bir yerlere yerleştirildiyse de Yunus Vasfi’ nin bu işle bir alakası olmayıp kendisi temmuzun 31’inde Sivas’a hareket etmiştir. Zaten o aralık bütün hastaneler asker idaresinde olduğu için kendisinin ermeni çocuklarını re’sen Gureba Hastanesinde iskân etmesi de imkânsızdır”27.
Sıhhiye umum müfettişi Zeki Bey’in cevabından anlaşılacağı üzere Yunus Vasfi’nin suçlamalarla hiçbir alakası yoktu. O, Trabzon Gureba Hastanesinde değil Tifüs Hastanesinde çalışmıştı ve olaylar başlamadan da Trabzon’dan ayrılarak Sivas üzerinden asıl görev mahalli olan Konya’ya hareket etmişti. Dolayısıyla olaylara karışmamıştı. Yunus Vasfi ile beraber Dâhiliye Nezaretinin telgrafında ismi geçen kişiler bu davalardan yargılanmadan kurtulmuşlardır. Geçtiğimiz senelerde yayınlanan mahkeme tutanaklarında hiç birisinin adı geçmemektedir. Lakin başta devrin Trabzon valisi Cemal Azmi Bey28 gibi başka kişiler gıyaplarında bir takım mahkûmiyetlere çarptırılmışlardır29.
18 Ağustos 1919’da 1. sınıf sıhhiye müfettişi rütbesiyle ve becayiş suretiyle İzmit sancağı sıhhiye müfettişliğine tayin edilen30 Yunus Vasfi, İzmit sancağı sıhhiye müdürlüğüne üç sene devam etti. Yunan işgali esnasında yaşanan kanlı olaylar, halkın çektiği sıkıntılar, açlık ve sefalet üzerine 3 Kasım 1920’de Kızılay genel merkezine çektiği telgrafta “insanların telef olmaması için acil olarak bu bölgeye yardım edilmesini ”istemekteydi31.
1922’de Ankara sıhhiye müdürü idi. Aynı yılın 21 Haziranında şehrin ileri gelenlerinden birkaç kişiyle beraber Ankara Kızılay şubesini kurmuş, fakat bu şube üç ay sonra maddi yetersizliklerden dolayı kapanmak zorunda kalmıştır32.
14 Mayıs 1925’te Adana sağlık müfettişliğine tayin edildi33. Yunus Vasfi’nin 1927-1928 senelerinde İstanbul’da bulunduğunu, İstanbul'da yedinci mıntıka-i sıhhiye ve mu'âvenet-i ictimâ'iyye (Sağlık ve Sosyal Yardım) müfettişi olduğunu, ya da en azından İstanbul’da akrabalarının misafir kalabileceği bir evinin bulunduğunu iki belgeden anlamaktayız. Bu belgelerde, Yunus Vasfi’nin evinde kardeşi Abdullah’ın oğlu Bekir’in misafir olarak bulunduğu bildirilmektedir. Pek çok Hemşinli gibi Rusya’da gurbetçi olarak çalışan ve orada hayli birikim yapan Bekir Efendi, yine bütün Hemşinliler ve Rusya’da çalışan diğer bütün Türk vatandaşları gibi Birinci Dünya Savaşı sebebiyle malını mülkünü kaybetmiş ve ülkesine geri dönmüştür. İşte bu 1927 ve 1928 senelerinde Rusya’da kalan mallarının tazmini ile uğraşmakta, Odesa bankasından kendine ait malların bedelinin nakden ödenmesini beklemektedir. Dilekçelerden birini 1927 senesinde bizzat Yunus Vasfi Bey vermiştir. 1928 tarihli ikinci belgede ise Bekir Efendi’nin alacağını tahsil ettiğini görüyoruz34.
Yeri gelmişken belirtmek gerekirse, Yunus Vasfi’nin kardeşi Halil Efendi de Rusya gurbetçilerindendir. Kırım’ın Turski şehrinde fırın işleten Halil Efendi, Birinci Dünya Savaşı sebebiyle mal ve mülkünü kaybetmiş, ülkesine döndükten sonra pek çok Hemşinli ve diğer Doğu Karadenizliler gibi zararının tazmini için dilekçe vermiştir. Maalesef bu dilekçe diğer birçoğu gibi karşılıksız kalmış, Halil Efendi zararını tazmin edememiştir35.
Yunus Vasfi, 5 Temmuz 1933’te İzmir Sağlık müdürlüğüne36, 29 Haziran 1936’da Balıkesir Sıhhat ve İçtimai Muavenet Müdürlüğü'ne37, 20 Ağustos 1935’te Mardin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Müdürlüğü'ne38 tayin edildi. Soyadı kanunuyla “Yücel” soyadını aldı. Şubat 1941’de Balıkesir’de toplanan Kızılay kongresine katılarak Kızılay merkez heyetine üye seçildi398.
Yunus Vasfi Yücel emekli olduktan sonra İzmir’e yerleşti ve bu şehirde 14 Eylül 1953 tarihinde vefat etti. Mezarı Karşıyaka Soğukkuyu mezarlığındadır. Eşi de kendisinden bir müddet sonra vefat eden Yunus Vasfi’nin bir oğlu olmuş ise de o da küçük yaşta, babasının sağlığında ölmüştür40.
Tarih, geçmişlerin hatırlanması, gerektiğinde ibret, gerektiğinde örnek alınması içindir. Kısaca hayatını ve hizmetlerini anlatmaya çalıştığımız Yunus Vasfi Yücel hiç şüphesiz memleketine hayırlı çalışmalar sunmuş örnek alınması gereken bir şahsiyettir. Bize düşen geçmişleri hayırla yad etmektir.
[1] Pazar Şeriye Sicili, No. 1483, s. 20-21
2 Pazar Şeriye Sicili, No. 1482, s. 260
3 Bu okul, Fatih Camii’nin iki sokak arkasındaki Otlukçu Yokuşu’nda bulunmaktaydı.
4Başbakanlık Osmanlı Arşivi, DHSAİDD, 163/271
5 Rize’nin bugünkü Pazar ilçesi
6 BOA, DHMKT, 729/43
7 Bugün Ordu iline bağlı Mesudiye ilçesi
8 Bugün Artvin ilinin Yusufeli ilçesi
9 BOA, DHSAİDD, 163/271
[1]0Mehmet Celal Bey (1863-1926). Mekteb-i Mülkiye müdürlüğü, Erzurum, Konya, Edirne, Aydın, Halep, Adana valiliği, Dâhiliye Nazırlığı (İçişleri bakanlığı) ve İstanbul şehreminliği (belediye başkanlığı) yaptı. Bkz. Ali Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 831-833.
[1]1BOA, DHMUİ, 2/128.
[1]2BOA, DHİD, 48-1/27
[1]3BOA, DHMTV, 7/45/2
[1]4BOA, DHMTV, 7/45/3
[1]5BOA, DHSAİDD, 163/271
[1]6BOA, BEO, 4452/333836
[1]7Şehremaneti: Belediye Başkanlığı
18Mehmet Temel, “Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke Yıllarında Türkiye’deki Bulaşıcı ve Zührevi Hastalıklara Karşı Alınan Önlemler”, İlmi Araştırmalar, 6, İstanbul, 1998 s. 231
19Kara Kemal (ö. 1926): İttihat ve Terakki’nin etkin elemanlarındandı. 1926’da İzmir suikastı davasında arananlar listesindeydi. Mahkemeler sürerken saklanmış olduğu evinde intihar etmiştir.
20Bugünkü Milli İstihbarat Teşkilatı
21Arif Cemil, Birinci Dünya Savaşında Teşkilat-ı Mahsusa, Yayına Haz. Metin Martı, Arma Yayınları, İstanbul, 1997, s. 13-44
22Cemal Keşmir (1862-1949): Damat Ferit hükümetinde bir müddet içişleri bakanlığı yaptı. 150’liklerdendir.
23Sadreddin (Ahmet Sadri) Hattuza (1883-1943): çeşitli sıhhiye müdürlüklerinde bulunduktan sonra 1927’de Kars milletvekili oldu. Bkz. Fethi Erden, Türk Hekimleri Biyografisi, İstanbul 1948, s. 285
24BOA, DH ŞFR, 98/22-1, 2
25BOA, DH ŞFR, 117/95
26Zeki Ziya Bey: hicri 1289 miladi 1873 İstanbul doğumlu olup Mekteb-i İdadi-i Harbiye-i Şahane (Kuleli Askeri Lisesi) Müdürü Mirliva Mehmet Ziya Paşa'nın oğludur. 1312/1896’da Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye’den mezun oldu. Uzun yıllar Sıhhiye müdüriyetinde bulundu (BOA DHSAİDd, 76/65; Ekrem Kadri Unat – Mustafa Samastı, Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıp Mektebi) 1867-1909, İstanbul 1990, s. 53)
27BOA, DH ŞFR, 95/192-1
28Cemal Azmi Bey (1868-1922): Mekteb-i Mülkiye mezunu olup, 1914-1918 arasında Trabzon valisi idi. İttihat ve Terakki mensubudur. Mütarekede Almanya’ya gitti. 1922’de Berlin’de Ermenilerce şehit edildi. Bkz. Ali Çankaya, a.g.e. III, 479-480.
29Taner Akçam– Vahank Dadrian, Tehcir ve Taktil Divan-ı Harb-i Örfi Zabıtları İttihat ve Terakki'nin Yargılanması 1919-1922, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, s. 706-710
30BOA, BEO, 4587/343984
31Kızılay Arşivi, Kutu No: 850, Belge No: 35
32Murat Uluğtekin-M.Gül Uluğtekin, Osmanlı’dan Cumhuriyete Hilal-i Ahmer İcraat Raporları, 1914-1928, Ankara, tsz. s. 209
33Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 6/2408, 30.11.1.0, 13.21.5
34BOA, HR.İM, 211/47, HR.İM, 215/79
35 BOA, HRSYS, 2394/13
36BCA,9725, 30..11.1.0, 79.22..14.
37BCA,10583, 30..11.1.0, 87.19..4.
38BCA, 11535, 30..11.1.0, 97.22..16.
39Cumhuriyet Gazetesi, 17-2-1941, sayfa 3
40 Bilgi kardeşinin torunu Necip Yücel’den alınmıştır.
Kaynak: Çamlıhemşin Dergisi 5. sayı Sayfa; 86