HAYAT HİKAYEM

Aşağı Kaydırın
ÇAMLIHEMŞİN DERGİ 5.SAYI
  • 50
Yazı Boyutu:
Yazdır

HAYAT HİKAYEM, Süleyman GÜNER

Tarihin aynası, anılardan oluşmaktadır.
Anılar ise, maalesef kağıtlara dökülmediklerinden kaybolup gitmektedirler.
Aslında kaybolanın bizim kendi tarihimiz olduğunu bilmemiz lazım.
Büyüklerimizden, hiç anılarını yazmadıklarından dolayı sürekli şikayet eder ve her seferinde bir taraflarımızın eksik kaldığından
hayıflanırız.
Tek tük de olsa yazanları ise, tarihe geçirmek adına okuyuculara nakletmek gerektiğine inanmaktayım. İşte bu noktada elime geçen bir yazıyı belki de tarihin bir noktasında kullanılabilir diye sizlerle paylaşmak istedim.
Bu paylaşım küçük de olsa bir anı yazısını kapsamaktadır. Bu anıyı, belki sizler de köylerdeki belgelerinizi karıştırıp bizlerle paylaşabilirsiniz diye yayınlıyoruz.
Yazan, HAYAT HEKEYESİ’ni aslında bitirememiş ama olsun, eksik kaldığı şekilde orjinali ve yan tarafında biraz daha güncelleştirilmiş
ve daktilo edilmiş şekliyle işte Süleyman GÜNER’in orijinal HAYAT HEKEYESİ.


 



Aşağı Çamlıca Mahallesi 

VİCE           16.5.1996     ÇAMLIHEMŞİN   RİZE

Bismillahirrahmanirrahim,

ÖN SÖZ;

Çocuklarımın ısrarı üzerine geçirdiğim 77 senelik hayat hikayemi anlatmağa çalışacağım. Bu arada tahsilim ilkokul olduğu için ve ilk Latince harflerle yazdığım için hem imla hatam vardır hem de tanımadığınız harfler olabilir, iyi tetkik ederek okuyun.
1 – Ben Süleyman Ezmecoğlu, şimdiki soyadım Güner. 1919 senesi Şubat ayında, şimdiki adı Boğazköy olan, eski adı Pogina, Makrevis Köyü’nün mahallesi idi ve ben burada dayımın evinde dünyaya gelmişim.
2 – Babam, Hemşin nahiyesine bağlı, Vice-i  Sufla köyünden, İbrahim oğlu Süleyman Ezmecoğlu’nun beş evladından biri olan Mehmet Ezmecoğlu’dur. Biri Akile adındaki karısından olan ve Hemşin deresinde köprüden  düşerek 18 yaşında boğulmuş olan İbrahim’dir. Bu iki kardeş, İbrahim ve babam Mehmet, Fazlıoğlular’dan ve dedemin ilk karisi olan Akile ebemden olmuşlardır.  Bu ebem felç olmuş, dedem yeniden Hala’nın Canut köyünden Ayazoğluları’ndan evlenmiş. Adı da aklımda kaldığına göre Fadime imiş. Bu karısından da üç çocuğu olmuş, Mine, Firdes ve Ahmet.
3- Annem yukarıda bahsettiğim Makrevis köyünün Pogina mahallesinde dünyaya gelmiş. Babası Halil Gülasoğlu’nun üç çocuğundan biri.   Zeliha, Hasan ve annem Rukiye. Onüç yaşında Vice-i Sufla köyüne gelin gelmiş, babamı almış. Babamın annesi felçli olduğundan, Fazlılarda babasının evinde yatalak hasta imiş ve zavallı annemin kaderi kaynananın elinde kalmış. Babam da annemi severek almadığı için evliliğinin onuncu günü, Atina’ya (Pazar’a)  gidiyorum diye evden ayrılmış ve doğru gitmiş Rusya’ya. Geride anemin bir çocuğu olup 10 günlük iken ölmüş. Babam Rusiye’den gelince Hatice ablam doğmuş.


 

Babam tekrar Rusiye’ye gitmiş, 12 sene üzerine gelmiş. Huri ablam doğmuş. Babam tekrar Rusiye’ye gitmiş, 8 sene üzerine gelmiş, Abdurrahman ağabeyim doğmuş. Senesi 1916 Şubat.
Rusiye yolu kapanmış. Babam köyde kalmış. Dedemin malı 4 kardaşa bölünmüş. Mine, Firdes ve Ahmet beraber 3 hisse almişler, babama 1 hisse kalmiş ve  yoksulluk içinde uğraşmiş. 1919 senesinin Şubat ayında doğduğumu Huri ablamdan duymuşum.
Süleyman dedemin ağabeyi Reşit varmış, komşu Niyazi ağabeyimin dedesidir. Reşit ve Süleyman’in babaları İbrahimdir. Bir kardeşi daha var Cumali, onunda üç oğlu varmiş. Halil, İslam ve Cevail. Halil’in 1 oğlu felçli Durmuş ve onun aynı anadan 4 ablası varmış. Huri Tumaslı’ya evlenmiş, Fati, Halil Güneş ile evlenmiş, Hava, Hasan Güneş ile evli. Hatice, hoca Ekrem Ayliyar’la evli. Keçiören’de ilk okul hocasi vardı, Hanife hoca, onun annesi .
Halil dedemin bir de laz karisi vardı, onun çocuklari Kefser, Rukiye, bizim Gülas Halil’in karısı. Nuriye genç yaşta ölmüş ve Durmuş felçli.
İslamin iki oğlu Mustafa ve Hüseyin. Mustafa’nın Ayşe, Meryem, Dursun Ali ve Lutfi,  Hüseyin’in ise Yusuf, Halil, Emine, Aptulla, 4 kardeşler.
Şerif’lerin ev; yanlışlık yapmış olabilirim, Pelul, Ahmet, Şakir. Pelul’un
kaç çocuğu varmış bilmiyorum, hep ölmüşler.  Ahmed’in oğlu Şerif, onun çocukları Hüseyin, Nusret, Remzi, Tekin, Şemsi.
Nusret intihar etmişti, Tekin İzmir’de öldü, Hüseyin, Remzi ve Şemsi  hayattadırlar.
Dursunun durmişin dedesi Dursun, babasi Muhammet, Muhammedin oğlu Durmuş ve kızı Kefser vardı öldü.
Durmuşun 4 kızı 2 oğlu var. Kızları Hafize, Aynur (evil), Muazzez, Havalig (bekar). Oğlu Dursun ve Coşkun Güner



 

Sıra geldi Annemin sülalesine, babası halil, ağabeyi hasan gülasoğlu ablası Zeliha, Tumas Rasimin annesi
Annesi.  hasan dayimin çocukları Selma ölü, Tevfik hatice ablamin  kocasi, emine makrevis çelina köyüne evli idi, evladı yoktur. Kercil hasanın karısı idi.  
Dayımın oğlu Tevfik Dedeyi tanırsınız. Halil, Heva, Fatma, Ayişe, İIbrahim ve Firdes diye altı çocukları vardı  onlarıda tanırsınız.
Kendi hayatıma gelince yukardede anlatmıştım  Makrevis köyü şimdi konaklar Köyü oldu. 
Pogina Makrevis köyünün mahallesi idi ayni muhtarlığa bağlı idiler ve ben 1919/ veya 1920
tarihinde  Şubat ayinde Dayimin evinde dünyaya gelmişim ve bebekliyimde çok ağlarmışım, Tevfik enişte söylerdi.
beş yaşına kadar geçen senelerin ustunden geçıyorum   beş veya altı yaşlarında camiye gitmeye başladım
hocamız yani caminin imamı Komilo Köyünden şimdiki adı Murat Köyünden Haydari Osman efendi idi şimdiki soyadları Kesimal’dır.
Ben camiye 1928 senesine kadar devam ettim ve Kurani-Kerımi okudum. aklımda kaldığına göre cumhuriyet hükümetinin yeni harflerı okunmasini ilan ettiği sene okula başladım.  Eski Türkçe kalkmıştı. Ben hep yeni yazı ile 3 sınıflı okulu bitirdim.  okulun 1 inci sınıfında bir Alfabe alındı,  ikinci sınıfta babam o kadar fakirdiki ben ibran Dursunali arkadaşımın kitabından okulu okudum.  üçüncü sınıfta tam aklımda deyil fakat kitaplarımı babam almıştı.  ikinci sınıfta okurken rahmetli annemi kayıp ettik.  altı ay sonra babam çingit köyünden evlendi, kaldık analık eline
1916 senesinde babam Rusiyeden dönüş yapmış ve  kurbet geliri kesilmiş emucamdan da ayrılmış olduğu için çok az araziden yararlanmaya çalışmış fakat


 

kurbet geliri almadığı için 1916 den 1942ye kadar çok kıt kanaatle geçinmeye çalışmış ve bu koşullar içinde hatice ablam ve huri ablamdan sonra 1916 senesinde ağabeyim, Rus işgalinde annem köyü terk edip poginaya babasının evine gitmiş, orada Ruslardan korkularına derelere kaçmışlar ve ağabeyimi pogina ırmağı deresinde doğurmuş.  O doğumun  koşullarını siz düşünün.

1919 de de ben dünyaya gelmişim.  1330 (1914)  hatice ablam Refik dede ile evlenmiş biz kalmışız babam-annem ablam ağabeyim ve ben ile beş gişi ile.

Babam annem ile 1929 kadar yaşamlarını sürdürmüşler.  Annem vefat edince babam evlendi amma geçim sıkıntısı 1942 tarihine kadar devam etti

1931 de okulum bitince evde Rençberliğe devam ettim. 1937 senesine kadar sürdü. Bu tarihte Tefik dede vice-altınok Demirci dükkanı açtı ve beni yanına çırak aldı.  Aylık ücret 1 lira YANİ 100 kuruş.  ikinci sene 2 lira para çok az idi amma ben çocuk idim karnım doyduğu için çalışmak zorunda idim. Bu koşullar altında

1939 senesinde ağabeyim Ankaraya gitmişti, bende demircilikte çok eziliyordum, ağabeyime mektup yazdım, beni Ankaraya iste dedim, oda istedi fakat Tefikin yanindan ayrılmak  biraz zor oldu, eniştemiz büyüyümüz idi fakat çok darlanmıştım mecburi ayrıldım ve 1939 senesi 16.11.1939 Ankara’ya ayak bastım. iki gün ağabeyimi bulamadık. Çalışmıyormuş, nerde yattığı belli deyil di. Ben bizim köyden ibran Dursunaliyi buldum. O tarihte inşaat halinde olan hukuk ve siyasal fakültelerinin inşaatında, muhendislerin yanıinda çalışıyordu. Onunla orda yatıp kalktık. Allah Rahmet etsin, Netice ağabeyimi bulduk başka bir ekmek fırınında çalışıyormuş.

 

benide bir ekmek bayisine koydu çocuk pısıkleti ile sakarya cd. yenişehir apartmanlara ekmek dağıtıyordum.  Aylığım 3 TL idi. Bu arada ağabeyimin askere almaları başladı, emsali sevk edildi. Abiyim asker olursa ben ankarada yalnız ne yapacağım diye düşündüum. Bu arada yeğenim gülas halilde Ankara da idi ve işinden çıkmıştı. İstanbula gidiyordu, ağabeyime söyleyip bende onunla istanbula geldik.

Karaköy semtinde Rizelilerin perişan oteli vardı, oraya yerleştik .

Ankaradan ayrıldığımızda halilin 40.TLsı vardı, benim masrafımıda o görüyordu, borç olarak veriyordu. Bir ay boş gezdik sonra Karaköy Necatibey Cd ermeni pasaji içinde Rizeli birinin şarap hanesi vardı, oraya 5.Tl Aylık ile çırak olarak girdim.

Boşta kaldığım zaman Tumas Niyazi rastladı bahriye askeri idi bana çok yakınlık gösterdi ve 2,5 TL harçlık verdi. Almıyordum zor ile verdi. Daha sonra halilde bir ermeni lokantasına Karson olarak girdi, günde 3-4 lira bahşış alıyordu, fakat birgün üzerinde BİT görülmüş, patron demiş ki, git çamaşır deyiş tekrar gel fakat halil utandığı için gitmedi ve daha sonra Sirkeci semtinde Melek Kıraathanesine Karson girdi, 15 TL aylık ile sonra bende onun yanıina girdim, sahibi Melek hüsni derler, yukari viceden idi, şimdiki adı yukarı çamlıca oldu, netice halil ordande çıktı ben yine yalnız kaldım.

Velhasılı 2 ay kadar çalıştım bende çıktım aldığım 5 lira aylık hep kırdığım bardak tabak veya içtiyim fazla çaylara kestiler. 50 kuruş alacağım kalmış, 250 kuruş verdi ben almıyordum fakat vice altında çıraklık yaptığım zamandan beni iyi tanıyan hacıelim Ali efendi yanımızda idi. Parayı almamı ısrar etti.

 


   

bende aldım bu sefer ali effendi bana sordu şimdi ne yapacaksin bende dedim ki, başka iş bulup çalışacağım, fırında çalışabılırsense, pangaltında bizim malinin fırını var, çırak lazım git oraya beni Ali efendi gönderdi de. Ben ertesi gün bindim Tramvaya 3 kuruştu gıttım. fırını  buldum ve işe başladım.






Kaynak: Çamlıhemşin Dergisi 5. sayı Sayfa; 90

Önceki 1905 YILINDA HEMŞİN’DE OKUL AÇMAK İSTEYEN OSMAN FEHMİ
Sonraki Üç Nesil Tulumcu Aile