Onlar efsanelerdi, Onları dinlemek ayrıcalıktı, hala gelmiş geçmiş en büyük tulumcu oldukları kulaktan kulağa fısıldanmaktadır.
Bunlardan birisi Garip diğeri ise Çano’lu Ali’ydi.
Bilenler zaten biliyor ama bilmeyenlere bu değerlerimizi yeniden hatırlatmak istedik.
Rusya doğumlu Garip
Kendi oğlu Varol Taşer’in deyimiyle “Bu kadar zamandır tulum çalarım ama hala babamın girişini yapamam” dediği Garip veya yöresel adı ile Karip, yani Mustafa Taşer; Sibirya’ da 1318 (Miladi 1902) yılında doğmuş ve 1987 yılında 86 yaşında iken rahmetli olmuştur.
Karipler lakabıyla anılan ailesi, Çamlıhemşin’e bağlı Citne, yeni adı ile Aşağı Şimşirli mahallesindendir.
Tüm Hemşinliler gibi, babası Hüseyin ve 2 amcası da Rusya’ya gurbete gitmişlerdir.
Baba Hüseyin, Sibirya da bir Rus kızı olan Nurka ile evlenmiştir. Hüseyin ve Nurka çiftinin Tahir ve Bibinur adlarında 2 çocukları olmuş
Rusya’da adım adım yaklaşan ihtilal, oldukça iyi bir gelire ve refah seviyesine sahip olan baba Hüseyin’i, çocuklarını güvenceye almak için Çamlıhemşin’e geri döndürmeye zorlamaktadır. Fakat anne Nurka bu konuya yanaşmamaktadır. Rusya da ki gelişmeler karşısında baba Hüseyin, 7 yaşındaki oğlu Tahir’i güvenceye almak için Türkiye’ye getirir. Tahir in annesini ve kız kardeşini son görüşüdür bu ve bir daha hiç görüşemezler.
Baba oğul Çamlıhemşin’e gidişte tek geçit olan Kanlı boğaza gelince eşkıyalar tüfeklerini uzatıp etraflarını sararlar. Baba Hüseyin’in gözlerini bağlayarak tüm elbiselerini alırlar ve bir hork çuvalı ve yırtık bir çarıkla bırakırlar. Eşkıyalardan birisi Tahir’inde elbiselerini almaya çalışır, fakat Tahir ağlayıp bağırınca, diğer bir eşkıya “Çocuğun elbiselerini almayın” der ve Tahir’e dokunmazlar.
Baba Hüseyin her şeyini eşkıya’ya kaptırıp perişan bir halde baba ocağına geri döner.
Köye yerleşen baba bir müddet sonra bir evlilik yapar.
Rusya’nın iyice karışmasından sonra babası Hüseyin, annesi Nurka’yı ikna edebilirim diye Rusya’ya geri döner ve oğlu Tahir’ i üvey anneye bırakır. Bu ayrılıkla Tahir’in babası ile olan tüm ilişiği 14 yaşına kadar kesilir.
Fakirliğin diz boyu olduğu, evin üstünde harduma, pencerelerinde camın bile olmadığı bir ortamda, birde üvey evlat olunca üvey anne kısa bir zaman diliminde evi terk eder ve bundan sonra Tahir’e halası bakmaya başlar. Babanın, eşinin evde olduğunu zannederek gönderdiği paralar ise Tahir’in eline hiç geçmez.
Tahir Türkiye’ ye geldiğinde çok az Türkçe biliyormuş. İlk olarak Rus adı diye ismi Mustafa’ya çevriliyor. Rusya da geveze olduğunu, sahip olduğu bisiklet ve birçok oyuncak yanında Akordeon’da çaldığını söyleyen Garip için Türkiye, bir yoksulluklar ülkesidir.
Çoluk çocuğuna içinden gelen müzik merakı olduğunu hep anlatmıştır.
Yörede tek çalınan çalgı Tulum olduğu için merakı da tuluma yönelmiştir.
Tekli denilen ÇİBUN parçasını kolayca bulmuş ama Tulumun diğer parçalarını temin etmek için gerekli parayı uzun zaman temin edememiştir. Para temini için birçok işleri yapmış ve kazandıklarıyla iyi kötü bir post ve nav temin ederek tulumunu yapmaya başlamıştır.
Tulumun az olduğu bir ortamda Garipteki tulum, bazı tulum çalarları da heveslendirmiş ve hem garibe tulum çalmayı öğretmişler hem de kendilerine tulum çalmışlardır. Sayesinde tulum çalmayı iyice öğrendim dediği Cereh Hakkı dedeyi çocuklarına hep anlatmış.
Babası, Garip 14 yaşında iken Rusya’dan kaçarak geri dönmüş. Fakat kızını ve karısını getirememiş.
Hayatında 1 sefer İstanbul’a çalışmaya gitmiş. 3- 5 ay kaldıktan sonra geri dönmüş.
Garip 2 sefer evlenmiş ve 7 çocuğu olmuş.
İlk eşi olan Emine’den beşi sağ 12 çocuğu, İkinci eşi Şaziye’den ise, ikisi sağ 4 çocuğu oluyor.
TRT de ilk olarak 1946 yılında tulum çalmış ve TRT de canlı yayında ilk Tulum çalan kişi olmuş, Garip, 5 havayı 25 dakika da çalmış. Garib’e bunun için 25 TL ödemişler.
Kaynak: Çamlıhemşin Dergisi 2. sayı Sayfa; 48