KADINLARA MAL VERMEMEK ZULÜMDÜR...

Aşağı Kaydırın
ÇAMLIHEMŞİN DERGİ 1.SAYI
  • 197
Yazı Boyutu:
Yazdır

İSLAM DİNİNDE HAK VE VECİBELERDE KADIN VE ERKEĞİN EŞİTLİĞİ ...

İMAN ETMEK – İMANI KORUMAK VE FASIK OLARAK ÖLMEK
1- İslam dininde hak ve vecibelerde kadın ile erkeğin eşitliği var mıdır?

CEVAP: Yaratıcı güç, insanları yaratırken haklarını, ödevlerini ve sorumluluklarını anlayacakları biçimde psikolojik ve ruhsal güçleri de benliğine yerleştirmiştir. İnsanlar, vahiy ve uyarıcılar olmaksızın Tanrı’yı bulabilecek kabiliyetlerle donatılmışlardır. Buna rağmen insanlar, en basit temel hak ve özgürlüklerinden yoksun bir biçimde yüzyıllar boyu yalamışlardır. Yaşama ve mülkiyet hakları dahi yöneticilerin iki dudağı arasında çıkacak bir emirle, sorgulama ve yargılama yapılmaksızın ellerinden alınmıştır.

Toplumlar, insani değerlerin eksikliği ile kıvranırken İslam, Tanrısal devrim yapmıştır. Batı dünyası, kendini tanrı zanneden kralların yönetimi altında, baskı içinde cehennemi bir hayat yaşarken, Doğuda Tanrı’nın eli rahmet ve merhamet olarak topluma uzanmıştır. Hira mağarasında “Yaratan Rabbinin adiyle oku” (alak: 1) diye başlayan öğretim ve eğitim çalışmaları 23 yılda tamamlanmış ve “Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim.” (Maide:3) ayeti ile din tamamlanmıştır.

İslam’ın dünyaya yayıldığı dönemde, 610 yılından önce kadının dünyada hiçbir hukuksal varlığı bulunmamaktaydı. Kadının alınıp satılması ve doğar doğmaz gömülerek öldürülmesi de olağan olup, hiçbir hak ve hürriyeti bulunmamaktaydı.

Örneklemek gerekirse, Sahabeden Evs Bin Sabit, karısı Havle’ ye,” sen bana anamın sırtı gibisin” demek suretiyle onu boşamıştır.  Kadın, kocasına ısrarla itiraz eder, boşamadan vazgeçmesini ister, Evs kabul etmeyince Havle peygamber (a.s.) e gider, kocasını şikâyet eder, Peygamber (As.) Havle’ ye “sen ona haramsın “der. Havle, direnme devam eder. Bunun üzerine” Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir.” (Mücadele: 1) “ayeti ile sorun, kadının düşüncesi doğrultusunda çözülür. Neticeten koca 2 ay oruç tutmak zorunda kalır. Peygamberimiz döneminde bir kadın, kendisini boşayan kocasına direnmiş; fikrini kabul ettiremeyince Peygamber’e gitmiş, peygamberin kararına da muhalefet etmiş ve neticeten yüce Allah tarafında haklı çıkmış; görüşü doğrultusunda ayet gelmiş ve sorun çözülmüştür.

İslam’ın yayıldığı dönemde Arap toplumunda yaygın olan bir adete göre, bir erkeğin karısını boşayabilmesi için onu annesi gibi gördüğünü söylemesi yeterlidir. Yukarıdaki ayetle İslam bunun hatalı olduğunu ortaya koymuş ve eşlerin arasının bozulması halinde nasıl davranılacağını, günümüz Medeni Kanunu’na çok benzer bir şekilde çözüme bağlamıştır. Buna rağmen Müslümanlar, uzun yıllar bu şekilde eşlerini boşayabilmişlerdir. Bunun gibi, Kur’an’da, kadın ile erkeğin eşit olduğuna dair birçok ayet mevcuttur.

“Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekât verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler.” (9/71), “

Ey Peygamber, inanmış kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek konusunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile” (60/12),”

“Allah size, mutlaka emanetleri ehil olanlara vermenize ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (4/58)

Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, peygambere ve sizden olan idarecilere itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığı düşerseniz, onu Allah’a ve Resul’üne götürün. Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir. “(4/59)

Bu ve aynı kapsamdaki ayetlerin birlikte değerlendirilmesi sonucu, Allah’ın iman eden kadınlar ya da erkekler ayrımı yapmaksızın, hayat ve imanın sorumluluğunu taşımada kadın ve erkeğin eşit olduğu, görev ve haklarda, sorumluluklarda ortak oldukları görülmektedir.

İslam toplumundan örneklemek gerekirse, günümüzde bırakın erkeklerle aynı bölümde namaz kılmak, saf tutmak, kadın ile erkeğin camiye aynı kapıdan girmelerinin dahi tartışılmaktadır. Buna rağmen, İslam’ın ilk indirildiği dönemde, Bedir savaşı devam ederken, Resul tarafından (s.s) Ümmü varaka, kadın olmasına rağmen erkek ve kadınların bulunduğu toplumda imamlık görevini yapmıştır.  Bundan 40 yıl sonra, Ayşe valide, Sıffın savaşında ordu komutanı olmuş ve Ali’ye karşı 30.000 kişilik bir orduyu yönetmiştir. Peygamberimiz döneminde kadının peygamberi denetleme hak ve görevi varken, modern dünyada, günümüzde İslam’ı uyguladıklarını söyleyen ülkelerde kadınların araba kullanma, oy kullanma veya seçilme hakları dahi yoktur.

2- Peki ülkemizde kadın erkek eşitliği var mıdır? Bu konudaki düzenlemeler yeterli midir? Özellikle yöremizde tapulama faaliyetleri hızlı bir biçimde devam ederken, mülkiyet ve miras hakları bakımından mevzuat bakımından kadın-erkek ilişkilerini değerlendirebilir misiniz?

CEVAP: Ülkemizin birçok bölgesinde, özellikle kadastro faaliyetinin başlamadığı kırsal kesimlerde, yöremizde kadının mülkiyet hakkı yoktur. Bu sakat ve zulüm olan anlayışın ne yasal ne de İslami olarak hiçbir gerekçesi ve hukuki zemini bulunmamaktadır.

Sorunu devlet hukuku bakımından değerlendirecek olursak;

1-İslam Hukukunu esas alan ve Osmanlı İmparatorlu zamanında uygulanan “Mecelle” de kadının miras hakkı düzenlenmişti.

2-1876, 1908, 1921, 1924 ve 1961 tarihli Anayasalarda kadının miras hakkı yine düzenlenmiştir.

3-1982 tarihli, son Anayasamızda “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” (Any.md.10) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptirler. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.”

- “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” (Any 10/1,2)

- “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere      sahiptir.” (Any. 12)

- “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir “(Any. 35) hükümleri düzenlenmiştir.

4-Medeni Kanun’da: “Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar “(Medeni kanun, 495/2) “Mirasçılar, miras bırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar “(M.K. 599/1) “Cenin sağ doğmak koşuluyla mirasçı olur “(M.K.581/3), “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça mirasçılar, paylaşmada terekenin bütün malları üzerinde eşit hakka sahiptirler” (649)

Hukuk normları açık bir biçimde düzenlenmiştir. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti’nde halihazırda geçerli olan ve uygulanan hukuk kurallarına göre, kadın ile erkek tüm hak ve özgürlüklerde eşit olup, kadınların miras hakları da anayasal ve kanuni koruma altına alınmıştır.

3- Türk hukuku dışında, İslam hukuku bakımından kadın-erkek hak ve özgürlükleri, özellikle miras hakkı nasıl düzenlenmiştir?

CEVAP: İslam Hukuku, kadın-erkek eşitliğini bozabilecek bir hüküm içermemektedir. Aksine eşitliği esas alan ve tesis eden emredici hükümler önermektedir.  Bu konuya ilişkin olan kurallardan bazıları şunlardır:

1- Ana- babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana baba ve en yakınların bıraktıklarından kadınlara bir pay vardır. O malın azından da çoğundan da takdir edilmiş birer paydır. (4/7)

2- Tanrı çocuklarımız hakkında erkeğe iki kadın payı kadar tavsiye eder. Kız evlenmeden önce miras bırakan vefat eder de miras paylaşımı yapılacaksa payı erkekle eşit olarak bölünür. Fakat kız evlendikten sonra erkeğin uzun yıllarda baba ile çalıştığı, arazinin imarına ve ihyasına veya yeni araziler alınmasına katkıda bulunduğu hallerde emeğinin değeri oranında fazla alması düzenlenmiştir.

3- Haksızlıkla yetimlerin malını yiyenler şüphesiz karınlarına ateş doldurmuş olurlar, zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir. (4/10)

Başkasının mallarını haksız olarak yiyenlerin karınlarına ateş dolduracakları, bu besinle beslenen çocukların asaletinin bozulacağı söylenmektedir.

4- Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu altında ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Orada devamlı kalıcıdırlar, işte büyük kurtuluş budur (4/13)

5- Kim Allah’a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını açarsa Allah onu devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır. (4/14)

6- Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık konusunda seni hakem kılıp sonrada verdiğin hükümden, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. (4/65)

7- İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar varya işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır. (6/82)

8- Tanrı rızık hakkında bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldı. Kandillerine fazla rızık verilenler rızıklarını ellerinin altında bulunanlara varmıyorlar ki, onda eşit olsunlar. Şimdi Tanrı’nın nimetlerini mi inkâr ediyorlar (16/71)

9- Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan sizi Allah ile aldatmasın (31/33)

10- Haksızlık yapanlardan yana olmayın, yoksa ateş size de dokunur. Tanrıya karşı hiçbir dostumuz bulunmaz, sonra yardımda göremezsiniz. (11/113)

11- Lanet olsun o namaz kılanlara ki, namazlarını ciddiye almazlar, onlar gösteriş yaparlar. Kamu haklarının ulaşması gereken yerlere ulaşmasına engel olurlar (108/4,5,6,7)

Yukarıda açıklanan kanun maddeleri ve Kur’an ayetleri birlikte değerlendirildiğinde, kız çocuklara mal vermemenin Anayasal ve yasal bir suç olduğu, dini yönden de büyük bir günah olduğu, ailelerin haram mal yemek suretiyle asaletlerinin bozulduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Gizli veya açık başkasının hakkını yemek domuz eti yemekten kötüdür. Zira, domuz eti yiyen, tövbe ederse af olur, başkasının hakkını yiyenler hacda da af olmaz. Kul, kendi hakkını bağışlamadığı sürece o hak borç olarak durur, Allah zalim ve mazlum arasına girmez.

Peygamberimiz, kamu mal ve imkanlarına tecavüz edenlerin cenaze namazlarını dahi kılmamıştır. Savaş sonrasında, ölen bir sahabenin cenaze namazını kılmamıştır. İtiraz edenlere, “ben onu cehennemin içinde görüyorum” diyerek ve Hz. Ömer’e “Git Ey Hattaboğlu, git de insanlara şunu duyur: Cennete yalnız müminler girecektir.” (Ranbel, Müsned 1/30,47)

“Arkadaşlarınızın cenaze namazını siz kılın, o arkadaşınız, kamu mallarından bir miktar aşırmıştı. Cenazesinin namazını kılmamamın sebebi budur.”

Emevi yönetimi, silahla yenemediği İslam’ın önünde diz çökmüş fakat Hz. Osman’ın halife olmasında sonra yavaş yavaş İslam yönetimini ele geçirmiştir. Kur’an’ı tamamlanmamış olduğundan bozamayacaklarından, ayetlerin anlamlarını değiştirmeye çalışarak, binlerce hadis uydurarak ayetlerin anlamlarını değiştirmeye çalışmışlardır. Böylelikle evrensel olan İslam’ı, Arap hurafe ve adetlerine dayanan bir dini haline getirmeye çalışmışlardır.

Bu emellerinde de maalesef kısmen başarılı olmuşlardır. Zira, aynı uygulama, anaerkil bir toplum olan, kadına süt düzeyde değer verilen Türk toplumunda da devam ettirilmiştir. Bizler ise, Kur’an üzerinde çağdaş yorumlar yaparak müteşabih ayetlerin anlamlarını çözmeye çalışmadığımızdan, bu ayetlerin kapsamlarını adalet ve hakkaniyet ilkeleri ile doldurmamız gerekirken, Kur’an’ı okumadığımızdan, bilim çağında, teknoloji toplumunda bile hala Arap tarım toplumunun yorumları ile yetinmeye çalışıyoruz.

4- Ülkemizde ve özellikle yöremizde yaygın olan “kıza miras hakkı vermeme” uygulaması ile ilgili bir çalışmanız oldu mu?

CEVAP: İmanın şartlarından biri de “kitaplara” imandır. Kadınlara miras hakkını taşıyan ayetleri inkâr eden, uygulamayan, yani kız kardeşine, halasına babasının malını, Kur’an ve devlet hukukuna rağmen vermeyen fakat alnı secdeden kalkmayan bir insan iman etmiş olur mu? Dindara göre olmaz, dinciye göre olur. Bu insanlarla aynı safta namaz kılınır mı?

10.08.2011 tarihinde “Diyanet İşleri Başkanlığı’na 44 ayeti içeren 5 sayfadan oluşan bir dilekçe verdim. Kadınlara mal verilmemesinin dayandığı hukuksal ve fıkıh kurallarının açıklanması, bu kuralların uygulanmamasının nedenleri, kardeşine mal vermeyen imamın arkasında namaz kılmanın geçerli olup olmadığının açıklanmasını, kadınlara verilmeyen taşınmazları kiraları veya ürünleri ve bu malların gelirleri ile hacca gitmenin uygunluğunu sordum. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, 18.08.2011 tarih ve B.02.1.DİB.0.10.105-672 sayılı cevabı (Dini Soru) yazılarında, özetle;

1- Nisa 7,13,14 ayetlerinin emredici olduğu, “her hak sahibine hakkını veriniz “(A.3) ayeti gereği de mutlaka uygulanmasının gerektiği, cezasının da cehennem ateşi olduğu;

2- (4) Bir kimseyi miras hakkından mahrum bırakmanın kul hakkı gaspı olduğu, kul hakkının bir Müslümanın yüklenebileceği en büyük veballerden biri olduğu, namaz kıldıracak, imam olacak kişinin her yönü ile örnek bir Müslüman olması gerektiği, bununla birlikte her nasılsa böyle bir günah işlemiş olan bir kimsenin arkasında kılınan namazın geçerli olacağı;

3- Bir kimsenin kazancının tamamı haram ve haksız kazanca dayanmıyorsa, yapacağı mali ibadetlerin helal para ile yapılmış olmaya hamledileceği,

4- Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, din görevlilerini mesleki bakımdan geliştirmek için uzun ve kısa süreli eğitim kursları düzenlemekte olduğu; cevaben bildirilmiştir.

Bunun üzerine, yöre halkının, dini olarak kıza miras payı vermeme gerekçesini dine dayandırdıkları, hukuk ve din açısından sorumluluk getiren bu haksız uygulamanın, yasalara uygun olarak değiştirilmesinin gerektiği,  80.000 imam, yüzlerce vaiz ve müftünün, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sorumluluğunda olduğu, eğitim çalışmaları ile bu zihniyetin düzeltilmesi ve halkın da bu görevliler kanalıyla bilgilendirilmesi gerektiği yolunda uyarı yapılmış ve taleplerde bulunulmuşsa da  henüz talep gerçekleşmemiştir.

Kuran, kamu hakkı suçlusuna iman sahibi işlemi değil, müşrik işlemini yapmakta, haksızlık yapan mümin sıfatı kaybetmekte, riya şirkine batırmaktadır. İslam’da, hakların yerlerine ulaşmasına engel olursanız, yaptığınız ibadetler lanetlenmenizden başka işe yaramaz, size dinsiz, imansız, fasik işlemi yapılır. “Biz ülkeleri, hakları zulme sapmadıkça helak etmeyiz” (6/131,11/10) “Zulme bulaşmış kentlerden ayrılmak bir iman görevidir.” (4/75) “Günaha batan bir ülkeye göklerin öfkesi bir bela ve azap yağmuru gibi gelir” (25/40). “Hukuka ve İslam’a aykırı bu davranışın çok ağır müeyyideleri mevcut olup, herkesi Kız kardeşinin, yeğenlerinin, halalarının miras haklarını vermeye davet ediyorum.

Kaynak; Çamlıhemşin Dergisi 1. Sayı Sayfa; 64

 

 

 

 

 

 

Önceki DERDİ HİÇ BİTMEYEN YAYLALAR
Sonraki ÖDÜL AVCISI FOTOĞRAFÇILARIMIZ...