ÇAT VE HEMŞİNDE KATIRCILIK…
Çat'lının ve dolayısıyla Hemşinlinin en zor işlerinden birisi de Katırcılıktı. Nahiyeden ve yayladan erzak getirmek ve karnını doyurmak için Katırcılığa ihtiyacı vardı. Bölgemizde insanlar ne kadar çok çalışırlarsa çalışsınlar kendi tarlalarında yetiştirdikleri ürün ancak 6 aylık erzaklarını karşılayabilirlerdi. Diğer altı aylık bölüm için erzağını dışarıdan taşımak zorundaydı. Tarihte Hemşin bölgesinde zenginliğin ölçülerinden biriside senelik erzağını kendi tarla ve bostanından temin etmekti. Yani "Numanoğlu zengindir. Çünkü dışarıdan erzak almıyor!" denirdi. Bu kişilerde zamanında parmakla gösterilecek kadar azmış. O bakımdan Çat da Katırcılığın ayrı bir yeri vardı.
Çok eski devrelerde Çattan erzak almak için Erzurum'a giderlermiş. Ben buna ucundan yetiştim. Ben gençliğimde erzak almak için Hemşin Sarvizan nahiyesine giderdim. Benim zamanımda Çattan Pazara alışverişe gidilirdi. Biz bu işi Katırlarla yapardık. Eşek bizde olmazdı. Anadolunun muhtelif köylerinde halk hala eşeklerden faydalanır fakat Eşek ufak olduğu için az yük taşır ve bu yüzden Hemşinlinin işine pek gelmezdi. At ise yokuşlu, inişli ve uçurumlu yollardan rahatça gidemezler, bu sebeple taşımacılıkta atlarda pek tercih edilmez. Binek olarak at pek kullanılmazdı. Semer vurulan at artık atlık görevini de pek yapamazdı. Bu sebeple taşımacılık deyince akla ilk Katır gelirdi. Ayrıca Katır, At'tan daha az yem yer ve beslenmesi At'tan daha kolaydır. Ayrıca engebeli yollarda Katır, Attan daha güvenli yürür.iderlerm
Benim yetiştiğim zamanda Çatlılar kalkar üç gün boyunca yürüyerek Erzurum'a katırla giderler üç günde de geri dönerlerdi. Yaklaşık yedi gün süren bu yolculukta Sarıbaş, Arpa, Çavdar, nadir olarak ta Buğday getirirlerdi. Bu erzak hanenin nüfusuna göre bir ila bir buçuk aylık bir süreyi karşılardı. Erzurum yolculukları ile ilgili bir çok hikayeler vardır ve inşallah zaman içerisinde bu hikayeleri de değineceğim.
1950 li yıllardan sonra Erzurum'a yaya yolu ile gitmek tarih oldu. İnsanlar önce Pazardan, sonra da Nahiyeden (Sarvizan) bu ihtiyaçlarını karşılar oldular. Fakat Nahiyeye ve Sarvizana da gitmek kolay değildi, çünkü sinekler hayvanların gözünü bile kör edebilirlerdi. Ben bu durumu dile getirmek için "Çileli yollar" adı altında bir şiir yazdım. Bu şiire geçmeden önce Katırcılıkla ilgili ta Ortaasyadan Türklerin yani bizlerin getirmiş olduğumuz At, Eşek ve Katırla ilgili kullandığımız eşyaları sayacağım. Bu eşyalar atalarımızın Ortaasyadan gelip Hemşin e ve Doğu Anadolu köylerine yerleştiklerinin açık bir delilidir. Bizler Ortaasyadan gelmiş ve Hemşine yerleşmişiz. O zaman buralarda yaşayan Ermenilerde varmış ve bizler Ermenilerle güzel komşuluk yapmış ve kaynaşmışız. Bu isimleri onlara öğretmişiz ve onlardan da bazı şeyleri bizler öğrenmişiz. Özellikle Kültür ve Eşya adlarını biz onlardan öğrenmişiz.
Katırın ve Atın birinci eşyası Yulardır. Sonra Semer,Kaş, Hocacık, Paldun, Kolon, Naldan, Nal, Muh, Sarıpoş, Pojoj, Tay vs. gelir.
Selam Olsun o günlere…
ÇİLELİ YOLLAR…
Gideceğim aşağı, Naldan ipten asılı,
Daha bir gün önceden, Çuvallar ot basılı,
Gün doğmadan yürünür, Köyden başka yolcu var,
Sen azığı evden al, Arkadaş yoldan çıkar.
Sevincin yokuşunda, Gözüm yolu zor seçer,
Ne kadar erken çıksak, Elevit Çatı geçer,
Hayvanın yükü yoktur, Kuyruğunu hiç tutma,
Hemşinli ve Kaleli, yetişiyor unutma.
Tayın çekmesin Moloş, Yükün yanlara atar,
Aşağdan gelen yolcu, Golunalarda çatar,
Düşmesin ayağına, Paldununu iyi ger,
Onun yükü ağırdır, Sen boşsun ona yol ver.
Aşağdan gelenlerin, Beti benzi solmuştur,
İhtiyaçtan olacak, Bu bir adet olmuştur,
Sakın yorgunum diye, Kimse dalgın olmasın,
İyi kolla hayvanı, Bir yere tay almasın.
Yukarı dönen yolcu, Terlidir hem de üşür,
Dar yol trafiğinde, bazen sopa konuşur,
Katırcı keyiflidir, Akşam iyi yatmışsa,
O keyfi çabuk biter, Hayvanı nal atmışsa.
Ayağındaki çarık, Aşınmış tüyü yoluk,
İndik Mollaveyise, Aşırı kalabalık,
Kimi dere yukarı, Kimi dağa vuracak,
Burda yemek vaktidir, Kafile az duracak.
Yoldan düşen Armudu, Elinle sil de ısır,
Nasılda bayatlamış, Niğmet mi ander Mısır.
Dağa vurmadan önce, Hayvana bakacaksın,
Şayet Muğ eksilmişse, Burada çakacaksın.
Daha şimden gevşemiş, Çarıklarının bağı,
Sinek göz açtırmıyor, Davran tutalım dağı,
Akşama saklamışsın, Şadinağında yağı,
Yorgunluk yakaladı, Daha Çinçiğ ırmağı
Böyle geçireceksin, Baharı yazı güzü,
Sineğe yol vermiyor, Güzel piçğorun düzü,
Yolun çoğunu geldik, Artık döndük arkaya,
Ruslar aya gidiyor, Biz bu yollarda yaya.
Teknende Hus kalmamış, Bekle çilekeş ana,
İkindi geldi geçti, Biz indik Sarvizana,
Hayvanlar tamamen boş, Otlar yolda kalacak,
Hayvanı bağla Ğana, Şimdi yük tutulacak.
Tayları vuracaksın, Hayvana sağlı sollu,
Buğdayı Koballardan, diğeri Paslıoğlu,
Burdan niceler içmiş, Bal çeşmenin tasına,
Çuvallar yüz okkadır, Pileki ortasına.
Zaten neyin varidi, Olduğuda soyuldi,
Sinekler azaliyor, Artık güneş dolundi,
Yokuşa başlamadan, birde üzerini sil,
Aceleye gerek yok, Uğrağın Hacıkamil.
Gece Hacı kamilin, Çilesi neşesi var,
Kimi tahta üstünde, kimisi oynar kumar,
Herkes daarcığını, bir masaya koyacak,
Yarın dağ aşılacak, Hayvan iyi doyacak.
Daha sabah olmadan, gene yola düşersin,
Daarcıkta kalmışsa, Kalanı yolda yersin,
Handa kalan insanlar, Bu saatte dirilmiş,
Kuru tahta üstünde, Kemikleri erimiş.
Götürdüğün erzağın, Gireceği yer Tecir,
Gürgende zor içilir, Daha açmamış fecir,
Kuyruğunu iyi tut, Çıktığın yokuş çok dar,
Üstten de uç veriyor, Hemşinli katırcılar.
Kumar, iğri çiçeği, Üskürt dağının süsü,
Sabah açarken gelir, Güzel kale türküsü,
Zaten ağır bu yüke, Biraz yağmur binecek,
Dağ aşağı dönmeden, Taylar geri inecek.
Başaşağı inerken, Paldunda tam gerilir,
Piçğor kaşan yeridir, azıcık dincerilir,
Sıçrayan çamurlardan, Gözlerimiz silinmez,
Bu paldun bir koparsa, Ne olacak bilinmez.
Hayde ço Moloşum ço, Yolunu bileceksin,
Bundan kurtuluş yoktur, Yokuşu ineceksin,
Gözün üstünde olsun, Hayvana almasın tay,
Nasılda dayanıyor, Sanki bacakları yay.
Ola Selamun aleykum (ÇO) , Aşağdan ne haber var,
Ve aleykum selam (GEH) , Dağlardan çıktımı kar,
Çakçudun kabanından, hayvanlar derin solur,
Bu çileli yollarda, Bu şakalarda olur.
Hayde gayret Moloşum, Molevinçe az kaldı,
Daha yokuş bitmeden, Por hayvankara daldı,
Ayağın bastı düze, Tay ileri alınsın,
Yolun döndü yokuşa, Semer beline binsin.
Yükün bilincindesin, Adımını atarsın,
Oçgedap düşüm yeri, Orda biraz yatarsın,
Oçgedapta yemine, biraz arpa eklenir,
Yüklersin hayvanları, Diğerleri beklenir.
Moloşum soloğanlı, Yolda nefesi tekler,
Aman hesaplı yürü, Herkes dört gözle bekler,
Derin işe yaramaz, Zaten mundardır etin,
Bucakta unutulur, Naldan, Çakuç, Kelpetin
Nahiyeden on lira, götürürsün kirayı,
Evde kadından önce sen almışsın sıayı,
Kimseye yol vermezsin, Moloşum uğci başı,
Yük taşıya taşıya, Gözlerin olmuş şaşı.
Bu çileli yollarda İnsanlar olur ası,
Çatın çorbası meşhur Elevit muhlaması,
Düşeriz bu yollara, Yedisinden yetmişi,
Biz Çata ulaşınca Hemşinlinin çok işi.
İmkan yok hiç düzelmez, Likoğlunun yokuşu,
Bazen çıngıraklıdır, Sağrıda Sarıpoşu,
Nerdesin Baytar Medet, Gözüm hep seni arar,
İnerken paldun tutar, Yokuştada Kolon var.
Eroğun yokuşunda, Hayvan aç ota daldı,
Marşal yardımı diye, bize bu buğday kaldı,
Uyan hemşinli uyan, Hiç bitmeyecek derdin,
Bunca derde değer mi, Bunca şehidi verdin.
Siloda çillenmişti, Buğdayın çoğu yaştı,
Coni hayvana vermez, Menderes ilahlaştı,
Bunca çileden sonra, Yolculuk geri kaldı,
Bu simsiyah buğdaydan, Hemşinli kilo aldı.
Akçalın sayesinde, Ofiste buğday çoktu,
Bundan önce Hemşinde, Bu imkanlarda yoktu,
Nahiyeden aşağı, Köprüde kalacaktın,
Ertesi gün pazardan Kokoroz alacaktın.
Atina çarşıbaşı, olacaktı durağın,
Bu akşam yol ayrımı, Yarısındadır dağın,
Atina çayı sıcak, ver hayvana suyunu,
Hemşinli orijinal, değiştirmez huyunu.
Kaynak; Çamlıhemşin Dergisi 4. Sayı Sayfa; 64