Merakla başlayıp, UNESCO’nun Yaşayan İnsan Hazineleri Mirası’na aday gösterilen bir yol.
BÜLENT BEKAR
Merakla başlayıp, UNESCO’nun Yaşayan İnsan Hazineleri Mirası’na aday gösterilen bir yol.
Bülent Bekar……
Tulumun nağmeleri TRT ekranlarında çınlarken bir taraftan gururla televizyondaki programı izlemekte, diğer taraftan ise daha kime haber verebilirim diye telefonumu karıştırmaktaydım.
TRT de yayınlanan “Tulumcu” belgeseli biter bitmez hemen telefona sarıldım, karşımda Bülent Bekar vardı.
O her zamanki mütevazı ses tonu ve içtenliğiyle “abi nasılsın” diye açtı telefonu.
Bana yaşattığı o gurur dakikalarından sonra nasıl olabilirdim ki… Teşekkürlerimle hissettiklerimi ve yaşattığı gururu anlatmaya çalıştım.
Telefonu kapattıktan sonra programdan aldığım keyif le bu çocuk nereden çıktı ve neler yapıyor diye düşünmeye başladım,
Bülent’in ismini yeni yetişmekte olan gençler içerisinde duyardım. Nasıl tanıştığımı hatırlamıyorum. Zaten Çamlıhemşinli olup ta uzak kalmak diye bir şey yok ki. Bir şekilde bir yerlerde karşılaşın ve sanki kırk yıllık ahbap gibi sohbetleri koyulaştırırsın.
Yılbaşını Ayder de geçirdiğim bir kış, işlettikleri Nazlı Çiçek’te, ailesi ve büyüklerinin de olduğu ortamlarda karşı karşıya geldik.
Ankara da bir dernek gecesinde ilk defa uzun uzadıya kendisini dinleme şansına eriştim.
Gençlerimizin organize ettiği “Ver Tulumun hakkını” isimli Panel ve akabinde yapılan eğlence bizlere Bülent’in de içlerinde olduğu birçok ustayı dinleme şansını sağlamıştı.
Federasyondaki görevim nedeniyle sürekli bulunmak durumunda olduğum Ankara’ da ki 2010 ve 2011 Rize Günleri’nde ise durum daha farklıydı çünkü 4 gün boyunca adeta 12 saat Çamlıhemşin Standı’nda beraberdik.
Tulumuyla adeta bir ekoldü Bülent Bekar ve tabî ki horonculuğuyla da annesi Rabiye Hanım.
TRT’deki “Tulumcu” Belgeseli konunun en üst noktası diye düşünürken, karşıma bu sefer UNESCO’nun Yaşayan İnsan Hazineleri Mirası’na aday gösterilen bir Bülent Bekar çıktı.
Sizler belki de bu satırları okurken netleşecek olan bu pozisyon için, bu noktaya nasıl geldiğini öğrenmek amacıyla Bülent Bekar’la, Bu noktaya taşıyan Kültür Bakanlığı araştırma görevlisi Tanju Ozanoğlu ile ve TRT de yayınlanan “Tulumcu” Belgeselinin yapımcısı Murat Aksoy’la görüştük.
2011 Eylül’ünde, Bulgaristan da yapılan ve 22 ülkenin 88 Belgesel ile yarıştığı “Uluslararası Belgesel Yarışması’nda” “Tulumcu Belgeseli” birinciliğe layık görüşmüştü.
Bülent bu noktaya nasıl geldiğini bizlere anlatabilir misin?
Her ne kadar Çamlıhemşin’de doğmuş olsam da ben Yalova’da büyüdüm ve Liseyi Yalova’da bitirdim.
Tulum benim hayatımda hep oldu. Ortaokul çağlarına kadar iyi bir tulum dinleyicisi ve sevdalısıydım. Evimizde büyük üstat Ali Çamkerten’in (Çanolu Ali’nin) düğünlerde çekilmiş tulum kasetleri çalınırdı ve ben onlarla büyüdüm.
İlk tulumu 1991 yılında ortaokulda talebeyken elime aldım ve bir daha hiç bırakmadım. 13 yaşındaydım. O yılın yaz tatilinde uzun zamandır gitmemiş olduğum memleketime gittim ve Ali Çamkerten ile tanışma fırsatı buldum. Onunla tanıştığım gün benim için bu yolculuğunun en önemli kilometresine gelinmişti. Onun çalışını, tulumu tutuşunu, parmaklarını oynatışını, hareketlerini beynime adeta mıhlamıştım. Kendisini yayla süresince çok iyi dinleme ve takip etme fırsatı buldum. Tulum artık kalbime ve beynime girince de dünyayla adeta bağım kopmuştu.; Okul hayatı bitti benim için. Öğretmenler ders anlatırken, ben yaylada tulum çalardım. Elimde kalem, hocaya bakardım ama aklım yine tulumda, zihnimde durmadan çalardım. Çantamı, ceketimi bırakır, elma ağacının altında saatlerce tulum çalardım. Öyle olurdu ki, karanlık olduğunu fark etmezdim ve annem kızardı.
Tulumla ilk nağmeler….
Yayla dönüşü Çamlıhemşin için, kendisi de babası gibi büyük bir yorumcu olan efsanevi Tulumcu Garibin oğlu, Varol Taşer ile tanıştım. Tulumunu büyük bir merakla ve ilgiyle dinledim ve ilk tulumumu ondan satın aldım.
Ali Çamkerten ve Varol Taşer gibi Tulumculardan gördüklerimi ve tecrübelerimi bütün bir kış boyunca saatlerce çalıştım. Bir yandan tulum çalmayı geliştirirken diğer yandan horonu "öğrenmeye" başlamıştım. Eski horonculardan gördüğüm yerde, bir şeyler öğrenmeye çalıştım ve horonun, tulumun aslına sadık kalarak çalındığı ve oynandığı son dönemlere yetiştim ben diyebilirim. O dönemlerde bütün köy düğünlerinden, gittiğim bütün köy düğünlerinden, alabildiğim kadar şeyi almaya çalıştım, bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Geleneği öğrenmeye çalıştım, ezgileri öğrenmeye çalıştım. Horoncuların da aslında benim yetişmemde, ismini sayamayacağım birçok horoncunun çok büyük emekleri vardır.
1992 yılının yaz aylarında köye gittiğimde yine ilk işim Ali Çamkerten üstadın yanına gitmek oldu. Beni tekrar dinledi ve " Tamam benim parmaklarımı yaşatacaksın! " dedi. Fakat üstadımın o yıl bir kazada parmaklarını kaybetmesi ve Tulumu bir daha eline alamaması bizlere büyük üzüntü vermişti. Bu sadece benim için değil aynı zamanda tüm Çamlıhemşin ve tulum sanatı içinde büyük bir kayıptı.
Bizlerde bir kişinin, yaylasında büyükler tarafından tulumcu olarak lanse edilmesi, o kişinin artık profesyonel anlamda Tulumcu olduğunun işareti sayılırdı. Beni o yıl yaylam olan Kavrun’a tulumcu olarak lanse ettiler. Bu benim aynı zamanda profesyonel olarak da ilk tecrübemdi. Böylece uzun zamandır süren çalışmalarımın ilk meyvelerini almaya başlamıştım.
Her zaman için ustalarımı ve bu işin bana göre duayenlerini hep merakla dinledim ve nasıl çaldıklarını inceledim. Takip eden yıllarda Remzi Bekar, Varol Taşer, Timur İşgören, Murat Atacan, Şükrü Parlak, Mahmut Turan, Süleyman Serin gibi önemli Tulum yorumcuları ile tanışma fırsatları yarattım ve bilgi alışverişinde bulundum.
2002 yılında artık Geleneksel bir hale gelmiş olan Ayder Kültür ve Turizm Festivalinde Tulum çalma yarışmasında birincilik kazandım.
Tulum Yapımcılığı
Tulum çalmak kadar Tulumun kendisinin de çok önemli olduğuna inandığım için, daha mükemmel bir tuluma sahip olma arzusu ile 2003 yılında kendi Tulumumu yapmaya başladım.
Eski ustalarımız, genelde köylerinde, küçük evlerinde ayırdıkları odalarda bu işi yapmaya çalışmışlar. İnsanlara açılmamış, insanlara teşhir edilmemişlerdi. Tuluma olan ilginin gittikçe artması fakat bunu üreten kişi sayısının ise gittikçe azalması bende bir Tulum atölyesi açma fikrini oluşturdu. Çamlıhemşin bence tulumun merkezi olan bir yer ve burada tulum üzerine bugüne kadar bir dükkân bir atölye açılmamıştı. Çamlıhemşin’de böyle bir atölyenin olması gerektiğine inandım ve bunu ben yapabilirim deyip 2006 yılında Çamlıhemşin’de Bülent Bekar Tulum Sanat ve Folklor Evini açtım.
Aynı yıl yani 2006 Yılında M.E.B Türk Halk Oyunları (Hemşin-Rize) konusunda usta öğreticisi belgesini aldım.
Tulum yapmak zordur. Oğlak derisiyle, kamış ve şimşir ağacı birleşmiş ve ortaya tulum çıkmıştır. 5 perdeyle çalınması bazı ezgilere engeldir. Ama, bu biraz teknik, yanyana iki kanalın olmasının yarattığı stereo gibi ses büyünün de ta kendisidir. Tulum yapımı için Oğlaklar 6-7 aylığa geldiği zaman, kesimleri yapılır, çobanlar da tulum yapan ustalara derilerini bıçak kullanmadan çıkarıp getirirler. Bizlerde bu oğlak derilerini, ananevi tekniklerle tabaklama işlemini yapar, süt, mısır unu, tuz gibi maddeleri içine koyarız. Daha sonra oradan çıkarır, şişirir, kuruturuz. Derilerinin üzerine, çok özel kumaşlardan, kadifelerden ve pişlemelerden yapılan kılıf dikilir. Ama tulum yapmak bir yana akort da ayrı bir problemdir. Akorda aslında biz yörede düzen diyoruz. Ses düzeni. Ama bu günler, aylar alır bazen. Çok profesyonel bir tulumun, belki bir ayda ancak ses düzenini yaparız. Ve yine birçok sazı, birçok enstrümanı çalan kişiler akordunu yapabilir fakat, tulumu diyebilirim ki binlerce kişi çalıyorsa akordunu yalnız ve yalnız 4-5 kişi, 4-5 tane ustamız ancak yapabilmektedir. Yani icrasını yapan kişiler tulumun akordu bozulduğu zaman, muhakkak yapan ustaya götürmek zorunda kalıyorlar.
Ama bana sorarsanız, her icracı akorttan biraz da anlamalıdır. En azından kendi tulumunu akordunu düzeltebilmelidir.
Özellikle yerel televizyon kanallarının artmasıyla tanınırlığı da paralel giden bu ilginç müzik aletine talep de artık bir hayli fazla. Fabrikasyon işi olmadığı, sadece el emeğiyle ortaya çıkması nedeniyle bazen 3 ayı bulan teslimatlar olabiliyor çünkü ayda yapabileceğiniz Tulum sayısı dördü geçmiyor.
Kültür Bakanlığı ile temaslar….
Bütün bu bilgilerimle 2009 yılında Kültür Bakanlığı tarafından oluşturulan bir kurul önüne, Tulum Yapımcılığı konusu ile çıktım ve Kültür Bakanlığı tarafından verilen, Tulum yapımı icra dalında Türk El Sanatkarı Belgesi aldım.
Dünyadaki değişim bizim kültürümüzü de etkiledi. Kültürümüzde de büyük bir değişim var. Belki bu normal bir süreçtir ama biz Çamlıhemşinliler bu süreci bir türlü kabul edemiyoruz, hatta öyle oluyor ki çoğu zaman öfkeleniyoruz bu değişime. Birilerinin belleğinde ama kısa süre sonra onlarla birlikte yok olacağını anladığım horon ezgilerini bulup, toparlamaya karar verdim. Köy- köy, Şehir -şehir dolaşarak 46 horon ezgisi, 12 de yol havası tespit ettim. Bu tespitlerimi bizzat icra etmek suretiyle kaydederek Kültür Bakanlığı nezdinde kayıt altına alınmasını sağlamış bulunmaktayım. Bu benim için çok büyük bir mutluluktur. Çünkü atalarımızdan bize miras kaldığını düşündüğüm bu ezgiler yozlaşmaya yüz tutmuştu, isimlerini artık kimse kolay kolay bilmiyordu. Unutuluyordu bu ezgiler. Ama yaptığım bu çalışma sonucunda, ölümsüzleştiğine inanıyorum ve benden sonra gelecek kuşaklara da aslına sadık kalarak aktarılacağına inanıyorum ve bu nedenden dolayı çok mutluyum.
Aynı yıl gene Kültür Bakanlığı tarafından verilen Tulum çalma konusuyla ilgili Mahalli Sanatçı Belgesi aldım.
Zannediyorum bu çalışmalarımdan dolayı, Kültür Bakanlığı tarafından Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli bir rolü bulunan “Unesco Yaşayan İnsan Hazinelerine” aday gösterilmiş bulunmaktayım.
YAPIMCI MURAT AKSOY
Murat Bey neden Bülent Bekâr?
Uzun zamandır aklımda, tulumla ilgili bir belgesel yapma fikri vardı. Yaklaşık bir buçuk yıl boyunca tulumu ve Karadeniz kültürünü özümsemiş dostlarla ve ekiple bu düşünceyi geliştirmeye, olgunlaştırmaya çalıştım. Sonuçta Çamlıhemşin’i ve Fırtına Deresi’ni anlatacak bir- iki isimde birleşti herkes. Genç usta Bülent Bekâr da bu listenin ön sıralarındaydı. Ama biz belgeselin ışıklarını O’nun üzerine çevirmemiştik henüz. Daha fikir aşamasındaydık.
Önce kabul etmedi!
2010 yazında tatilimi geçirmek için geldiğim Karadeniz benim için yeni bir ufkun başlangıcı oldu. 2400 nüfuslu Çamlıhemşin’de Bülent Bekâr’ın kendisi küçük, başarısı büyük Tulum Atölyesini gördüm. Kapısı kilitliydi. Tabeladan telefon numarasını aldım. Ankara’ya dönünce önce TRT THM Ses Sanatçısı Bülent Arslan’ a sordum Bülent’i. “ Tuluma ve bu kültüre çok emeği geçmiş bir genç usta. Muhakkak Onunla çalışmalısın.” dedi. Bu yanıt Bülent’le ilgili daha çok araştırma yapmam gerektiğine işaret ediyordu. Sosyal medyadan Bülent’in katıldığı programları ve TRT arşivini taradım. Gördüğüm manzara beni şaşırttı. Katıldığı her programda çok başarılıydı tuluma âşık bu genç adam. Bu araştırma sürecinin bitiminde edindiğim izlenimi ekiple de paylaştım ve sonunda Bülent Bekâr’ı aramaya karar verdim. Konuşmanın başında, Ocak ayında Ankara’da düzenlenecek ” Rize Günleri” için çalıştığını, bu nedenle bize zaman ayıramayacağını söyledi. Ben de bu projenin hem kendisi, hem de ülkemiz için ne denli önemli olduğunu anlatarak ikna etmeye çalıştım O’nu. Sonunda Ankara’da yüz yüze görüşmeye karar vererek ayrıldık. 15 gün sonra TRT’ye geldi Bülent. Tahmin ettiğim gibi; akıllı, sağduyulu ama gençliği nedeniyle hesap edemediğim kadar da mütevazı bir adam buldum karşımda.
Çamlıhemşin’ deki küçük atölyesinde tulumlar yapıp, onlardan yürek yakan ezgilere can vererek geçimini sağlayan bir “genç usta”…
O küçük atölyesinde el emeği göz nuruyla ayda ancak 3-4 iyi tulum yapabilen Bülent’in ufku öylesine geniş ki, bırakın Çamlıhemşin’i, Karadeniz’i, Türkiye’yi bıraksan bütün dünyayı tutacak yüreği. Öylesine âşık ki kültürüne ve tuluma, Her gün yeni nağmelerin peşinde geçiriyor zamanını. Hal böyle olunca da; “Tulum gaydanın atasıdır” diyen İskoç’lar başta dünyadaki 40 ülkede yankılanıyor Bülent’in tulumlarından çıkan ezgiler.
33 yaşındaki bu “ genç usta” yı daha yakından tanıdıkça, kısacık yaşamında geçirdiği her günde yeni ufuklara doğru yelken açtığını hayretle öğrendim. 2209’da Ustalarından öğrendiği, en yenisi siz deyin 100 ben deyim 150 yıllık ve artık orijinalliği nerdeyse kaybolmaya yüz tutmuş 46 horon havasıyla 12 yol havasını tulum çalarak Kültür Bakanlığı arşivlerine kazandırmıştı. Bu günlük yaşamın karmaşası içinde çoğumuzun unuttuğu, kaybolan kültürümüzü korumaya yönelik büyük bir adımdı. Ve bu adımı bir genç adam da hem de 30’lu yaşlarında atmayı akıl etmişti. Bu yüzden bir ezber bozandı ve bu yüzden O’nu herkes tanımalıydı. İşte bu noktadan sonra “tulumcu” yu yapmak benim için daha bir önemli hale gelmişti. Bir-iki görüşme sonunda Bülent’i de ikna ettim bu belgeseli yapmamız gerektiğine. Nihayet Ocak’ta başladık çekimlere ve Nisan’a kadar çalıştık deliler gibi. Çamlıhemşin, Ayder ve Zilkale'de kışın doyumsuz güzelliği yansıdı objektiflerimize. Volkan Konak, İbrahim Can, Bülent Arslan eşsiz sesleriyle renklendirdiler belgeseli. Tulum üstatları Ali Çamkerten, Varol Taşer ve Mahmut Turan, tulum yapımının sırlarını ve “nasıl güzel tulum çalınır” ı anlattılar. Çekimler bitti ve sonraki 2 ayda geceli gündüzlü montajda geçti. Sonunda 52 dakikalık “Tulumcu” çıktı ortaya… Belgeseli bitirmenin keyfini yaşarken, Bülent’ten gelen bir haber bizi havalara uçurdu. Bülent Bekâr, Kültür Bakanlığı UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Uzmanlar Komisyonu tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” adaylığına seçilmişti. “Tulumcu” ekibi, Bülent’le bu sevinci paylaştı tek bir yürekmişçesine…
“Tulumcu” nun bir de uluslararası bir ödülü var sanırım…
Evet. “Tulumcu” Bulgaristan'da 22 ülkeden 88 belgesel filmin katıldığı yarışmada büyük ödülü kazandı.2012’de de birkaç uluslararası yarışmaya gönderilme ihtimali var. Bu yarışmalarda alınan ödüller kadar, Çamlıhemşin- Rize- Türkiye kültürünün de tanıtılması ve tanınması da benim için çok önemli. Bu söyleşinin sonunda “Tulumcu” ya emeği geçen herkese ve eşimle oğluma da bana katlandıkları için gönülden teşekkür etmek isterim.
BAKANLIK GÖREVLİSİ TANJU ÇOBANOĞLU
Bülent Bekar ile nasıl tanıştınız?
Genel Müdürlüğümüzce yürütülen alan araştırmaları çerçevesinde Anadolu Halk çalgıları projesi kabul edilmiş, bu çerçevede Türkiye genelinde çalgı yapımcıları ve icracıları tespit etmek amacıyla geniş kapsamlı bir alan araştırması çalışmasına başlanılmıştır.
Tulum yapımı ve icrası bakımından da Rize ili seçilmiş ve 2009 yılı mart ayında Rize iline gidilmiştir. Rize Kültür ve Turizm Müdürlüğünün verdiği bilgiler doğrultusunda tulum yapımcıları ve icralarına ait bilgiler alınmış bu doğrultuda çalışmalara başlanmıştır.
Neden Bülent Bekar?
Yörede birçok tulum icracısı ile çalışılmış, yörede az sayıda kalmış tulum yapım sanatçılarına ulaşılmış, en son olarak Çamlıhemşin bölgesinde yaşayan Bülent Bekar’a ulaşılmıştır. Kendisi ile ön görüşme yaptıktan sonra Tulum hakkında bilgi alınmış ve genç yaşına rağmen verdiği teknik bilgiler üzerine Bülent Bekar’a ağırlık verilmiştir. Kendisi ile “nav” yapımı konusunda atölyesinde çalışmaya başlanmıştır, 2 gün süre ile nav yapımı ile ilgili olarak belgesel video çekimleri yapılmıştır,
Çalgı yapımındaki titizliği, mükemmeliyetliliği, kendisini yöredeki diğer yapımcılardan ayırmıştır. Daha sonra yörede icra edilen horon ve yol havaları konusunda üç gün süre ile çekim yapılmış ve kendisinden 46 horon havası, 12 adette yol havası kaydı alınmıştır.
Tulum gövde yapımı konusunda, 2009 yılı ağustos ayında tekrar Rize iline gidilmiş ve 3 gün boyunca tulum yapımı konusunda belgesel video çekimleri yapılmıştır. Daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü, Halk Kültürü Bilgi ve Belge Merkezi Arşiv kayıtlarına girmiştir. Arşive kazandırdığı ezgi ve yapım konularındaki çalışmalarından dolayı, Genel Müdürlüğümüz “Mahalli Sanatçı Değerlendirme komisyonu” ve “El sanatları Değerlendirme Komisyonu’nca” Ankara’ya davet edilmiş ve kendisi Mahalli sanatçı ve El sanatları yapım ustası olarak tanıtım kartı almaya hak kazanmıştır.
UNESCO “Yaşayan İnsan Hazineleri” Komisyonu’na nasıl aday gösterildi?
Bülent Bekar, Genel Müdürlüğe bugüne kadar horon ve yol havaları bakımından en büyük repertuarı kazandıran mahalli sanatçı olarak Devlet arşiv kayıtlarına girmiştir. Sanatındaki üstün niteliği baz alınarak; tulum yapımındaki titizliği, geniş bir repertuara sahip olması ve icrasındaki becerisi nedeniyle genç yaşına rağmen Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü’nce UNESCO-Yaşayan İnsan Hazineleri Komisyonu’na aday olarak sunulmuştur.
Kaynak; Çamlıhemşin Dergisi 1. Sayı Sayfa; 34